
Halis ALACAHAN
İSLAM’IN İLK EMRİ: OKUMAK
Hayat yolculuğumuzda başarıya ve huzura ulaşmanın yolları üzerine çokça konuşulur. Kimimiz buna çalışkanlığı, kimimiz şansı, kimimiz çevreyi ya da imkânları sebep gösteririz. Aslında bütün bu yolların kesiştiği yegâne kavşak eğitimdir. Eğitim, sadece kişinin değil, toplumun da geleceğini belirleyen en kıymetli unsurdur.
Yıllarını eğitim camiası içinde öğretmen ve idareci olarak geçirmiş biri olarak edindiğim tecrübe şudur; okumak, okuduğunu anlamak ve anladığını hayatına yansıtmak, öncelikle kişinin bizzat kendisini, ailesini, çevresini ve nihayetinde yaşadığı toplumu her yönüyle daha ileri merhalelere ulaştırmanın temelidir. Okumak, yalnızca bilgi edinmek değil, aynı zamanda bir farkındalık eylemidir. Okuyan insan, çevresine, dünyaya ve kendi iç dünyasına daha anlamlı bir bakışla yaklaşır. Empati kurar, anlamaya çabalar, önyargılarından sıyrılır. Ve en önemlisi, paylaşmayı ve yaşadığı topluma katkı sağlamayı öğrenir. Çünkü bilgi paylaşıldıkça çoğalır. Öğrenmek ve bunu başkalarına aktarmak, bir anlamda topluma karşı görevimizi yerine getirmektir.
Toplumların huzurlu bir hayat sürebilmesi için, her bir ferdin kendisini geliştirmesi kadar bu gelişimi çevresine yansıtması da önemlidir. Aydınlık bir gelecek, okuyan kişilerin omuzlarında yükselir. Bu noktada eğitim, sadece okul sıralarında başlayan bir süreç değil, hayat boyu süren ve sürmesi gereken bir yolculuktur. Ve bu yolculuğun tahrik gücü ise hiç şüphesiz okuma alışkanlığıdır.
Öğrencilik yıllarımda İstanbul’a gelen turistlerin otelde, vapurda, otobüste ilk fırsatta kitaplarını açıp okumaya başlamasını hayranlıkla izler ve ilk emri “oku” olan ilahi mesajın muhatabı olan insanımızın bu seviyeye nasıl ulaşacağını düşünürdüm.
Ne yazık ki günümüzde teknolojinin hayatımıza hızlı bir şekilde girmesiyle birlikte bilgiye ulaşmak kolaylaştı; ancak bilgiyle olan bağımız zayıflamaya başladı. Günübirlik sosyal medya paylaşımlarının arasında kaybolup giden süreç, yeni nesillerimizi ablukası altına almaya başladı. Zihnimizi besleyen kaynaklara ayırdığımız zaman, yüzeysel ve tüketici içeriklerle yarışamaz hâle geldi. Oysa okumak sadece kitapla değil; düşünmeyle, sorgulamayla, anlamaya çalışmayla da ilgilidir. Sadece gözümüzle değil, kalbimizle ve aklımızla da okumak, okuduğumuzdan ders çıkarmak ve onu hayatımıza uygulamak önemlidir.
Bir toplumda okuma kültürü ne kadar yaygınsa, insanın ve toplumun kültürel seviyesi de o denli yüksektir. Ve o toplumda adalet duygusu, hoşgörü, fikir çeşitliliğine saygı da o kadar güçlü olur. Çünkü kitapla büyüyen çocuklar, gelecekte daha sağduyulu, daha adil kişiler olur. Ve bu kişiler, yaşadıkları toplumu refaha ulaştırma gücüne ve şuuruna sahip olur. Okuyan insan, etrafına ışık tutar. Toplumlar en çok bu ışığa muhtaçtır.
Okumak aynı zamanda toplumsal bir bilinç inşa eder. Bugün dünyada gelişmiş sayılan ülkelere baktığımızda, temelde güçlü bir eğitim politikası, yaygın bir okuma alışkanlığı ve bilgiye duyulan saygının yattığını görürüz. Bu sadece ekonomik ya da teknolojik bir başarı değil, aynı zamanda kültürel bir diriliştir. Bizim de bu dirilişe yeniden ve güçlü bir şekilde ihtiyacımız var.
O nedenledir ki okumak, sadece bireysel bir gelişim aracı değildir, aynı zamanda yaşadığımız topluma karşı taşıdığımız bir sorumluluktur. Bu toprakların geleceği için, çocuklarımız için, daha adil ve huzurlu bir dünya için okumak; ekmek, su kadar vazgeçilmez bir ihtiyaçtır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.