
Dr. Doğan KAYA
B. HALK HİKÂYELERİ- 1. ESMEHAN
-Kim demiş ulan, benim gelinim ahraz diye. Söyle yavrum çekinme, dedi.
Başladı oynamaya. Kocakarı da oynuyor, Ahmet Bey de. Bir şakırtı çöktü içeriye şimdi. Fakat Esmehan, hiç aldırmadı devam ediyor;
Omar, Osman guzum üçü bey idi
Ali'm guzum onlar ile tey idi oy!...
Cöbünde parası bile çok idi
Nenni Ali'm, kuzum, yavrum nenni oy!...
Babaları kapulardan dinliyor
Coştu yüreklerim, coştu kaynıyor
Zalımımış garı hemi oynuyor
Nenni Ali'm, kuzum, yavrum nenni oy!...
ESMEHAN'ım söylüyor bu acı sözü
Sefillikte yanmış, yanıyor özü
Aslımı sorarsan, Şamlı Hoca gızı
Göresim geldi, kuzum nenni oy!...
-Yavrum, sen Şamlı Hoca'nın kızı mısın?
-Evet baba. Ben Şam Hocası'nın kızı Esmehan.
-Yavrum, n'oldu da buralara düştün?
-Baba, oralarını hiç sorma.
-Tamam yavrum. Ahmet Bey, oğlum!
-Buyur baba.
-Esmehan;
"Aslımı sorarsan Şamlı Hoca kızı
Göresim geldi Ali'm nenni,"
dedi. Kızım anasını, babasını, elini, aşiretini göresi gelmiş. Acele tarafından bir kervan yap. Esmehan'ı götür. Anasını, babasını görüp geri gelsin, dedi.
-Olur baba.
Ahmet Bey, pahaya ağır, yükte hafif mallardan bir kervan hazırlattı. Kırk atlı da kendilerinin muhafazası olarak, Bağdat'tan Şam'a hareket ettiler. Kuşluk vakti oldu. Dağlık kesime geldiler. Ahmet Bey, şöyle bir düşündü ki, bir hatası var.
-Atlı başı, dur, dedi.
-Buyur efendim.
-Oğlum, iyi güzel gidiyoruz amma, benim bir hatam var. Kaynanama, kayınbabama sırma elbiselik unutmuşum. Sırma elbiselik Bağdat'ta bulunurdu. Şam'da yoktur. Bunlara birer kat elbiselik kestireceğim. Benim vekilim sensin. Arzu ettiğin yerde kervanı kondur. Esmehan'ın çadırı orta yere kurulacak. İkişer saat nöbet tutulacak. Esmehan'ın yanına Allah kulu girmeyecek. Ben dönüyorum, elbiselikleri alayım, size yetişirim. Amma bugün, amma yarın. Yola devam edin, dedi.
-Olur efendim..
Ahmet Bey, kaynanasına, kayınbabasına sade sırma elbiselik almak için geri döndü. Atlı başı Reyhan Arap, Ahmet Bey'in vekili olarak kervanı yürüttü. İkindi vakti, bir dağ arasında ufak bir yazıya indiler.
-Evet. Kervan buraya konsun, dedi.
Kondu kervan. Esmehan'ın çadırı ortaya kuruldu. Herkes istirahatına çekildi.
Dedi ki Arap;
-Arkadaşlar, "İkişer saat nöbet tutulacak." dedi beyimiz. ama ben, bir atlı başı olarak daha size bir iyilikte bulunmadım. Siz yorgunsunuz, uykusuzsunuz, size bu gece istirahat veriyorum, siz yatın. Sabaha kadar ben bekleyeceğim Esmehan'ın çadırını.
-Ulan, bunun vicdanı Ahmet Bey'den daha iyi. Ahmet Bey olsa bize ikişer saat nöbet yazacaktı. Arap ne kadar iyi bir adammış, dediler.
Herkes yedi, içti, çekildi, yattı uyudular. Arap, kılıcı çekti. Esmehan'ın çadırının etrafında dolanıyor. Gece saat on iki deyince herkes kalın uykuya düşmüş, yorgun. Çadırın ucunu kılıcın ucuyla kaldırdı. Arap baktı ki; Ömer, Osman yatıyor, Ali beşikte. Esmehan da beşiğe köskelmiş, mumlar yanıyor. Çadırın içine dalıverdi. Esmehan;
-Hayırdır Arap, bir durum mu var?
-Durumu ne yapacaksın? Sen bu Ahmet Bey'den ne anlıyorsun? Sana eş olarak ben varım, ben.
-Arap, sen aç mı kaldın, susuz mu? Git yatağına yat. Ben kendi kendimi beklerim, dedi.
-Valla, ben yüzümün suyunu döktüm, yanına girdim. Ben bu anı bekliyordum. Sen bana geleceksin, ben de seni alacağım. Ahmet Bey, geldiği zaman ben onun kafasını uçururum. Ancak Bağdat'ta mı var konaklama yeri. Bir yere varırız, orada ben de olurum bir bey. Yaşarız beraber.
"Etme Arap, yapma Arap" dediyse de Arap, hiç dinlemedi.
Arap dedi ki; "Bu bana gelmeye gelir. Şu çocukların ne gereği var. Şu büyük çocuğu keseyim bakalım. Hem de bana 'he' demez bu." Çekti kılıcı dayadı Ömer Bey'in kursağına.
-Kesiyorum, ne diyorsun? Benimle olacak mısın, olmayacak mısın, dedi.
-Arap, yapma bunu. Ben seninle olamam, mümkün değil
Ne kadar yalvardıysa da kâr etmedi, Ömer Bey'i kesti Arap. Osman Bey'i çekti yatağından.
-Bunu da kesiyorum, ne diyorsun?
-Ulan Arap, dedi. O bir çocuğu sana bağışlıyorum. Ahmet Bey geldiği zaman; "Attan düştü veyahut at tekme vurdu, öldü. Bir kaza oldu." derim. Suçunu söylemem, söz veriyorum. Çekil yatağına yat. Allah'tan kork, kesme Osman'ı, dedi.
-Ulan, adam bunu kestikten sonra, Allah'ın kuluna acımaz,
dedi, Osman'ı da kesti.
-Ne diyorsun Arap, beni de kessen, ben seninle olamam, dedi.
Arap, beşikteki Ali'yi kaptı.
-Etme Arap, dedi.
Üstüne atıldı, çekti çocuğu elinden aldı. Arap;
-Ne diyorsun, kesiyorum, dedi.
-Ulan, bir çiçekle yaz geliyorsa, gelmesin. Onu da kes Arap, dedi.
Ali'yi de kesti.
-Tamam ulan Arap, dedi. Çok sağolasın sen. O çınar ağcının başında seni gördüğüm zaman, benim gözüm sendeydi. Amma ters adama verdiler. Tamam, seni yürekli cesur söylediler. Ben seni deneme yaptım, acıma hissi var mı, yok mu, diye. Sen kimseye acımazsın. Cesur adamsın. Ben şu ırbığı alayım. Gideyim, şöyle bir temizleneyim. İki rekât ta namaz kılayım. Ondan sonra ne diyorsan öyle olsun, dedi.
-Ya kaçarsan?
-Kaçmam, dedi. Baba belimden kendiri bağla, ucundan tut, otur buraya.
Esmehan, beline bir kendir bağladı, ırbığı aldı gitti. Şöyle bir meşeliğe girdi. Orda ipi büyük bir meşe ağacına bağladı. Kendinin elinde tek bir kılıcı vardı. Başka silâhı yoktu. Dağa yukarı takıladı gitti.
Arap çadırın içinde çekiyor ipi. Balığa sallama ipi atmış gibi çekiyor. Çekiyor, iyi sağlam. Bir-beş dakika bekledi. Dışarı gidip gelme saati uzadı. "Ulan, bu uyudu mu n'aptı? Bir çekeyim hele şunu." Kuvvetle çekti, amma gelen yok biraz gevşedi gibi oldu. "Lan n'oldu buna?"
Vardı ki, Esmehan da yok, kimse de yok. O meşe ağacını çeke çeke sökmüş. Arap orda "Eyvah bu da mı başıma gelecekti? Çocukları boşa kestik. Görüyor musun, kaçırttık." dedi. Geldi, sabaha karşı alarm vurdu.:
-Kalkın!
-N'oldu?
-Baba yahu, uyku küçücük ölümün yarısı. Şöyle bir sızmıştım. Ayak dalışını duymuştum, yakalayamadım. Çocukları kesmiş, kaçmış, dedi. N'olacak dağda bulunandan. Aslı var mı, yok mu? "Şam Hocası'nın kızıyım." diyor. Babası belirsiz, anası belirsiz. Yükleyin kervanı geri.
Yüklettiler, sabah oldu, Ahmet Bey'le ayrıldıkları yere geldiler. Ahmet Bey, oradan atıyla beraber çıktı geliyor. Şöyle bir baktı ki Ahmet Bey, ne Esmehan var, ne çocuklar var.
-Arap, nedir bu vaziyet, dedi.
-Valla beyim, ben söyleyemiyorum, arkadaşlar söylesin, dedi.
-N'oldu?
-Valla baba, durum bundan ibaret. Çocukları kesmiş, kaçmış, bulamadık.
-Arap, hiç bir ata evladına kıyamaz, mümkün değil. Amma senin de şimdiye kadar yalan sözünü duymadım. Böyle olsun, dönelim geri. Amma erinde gecinde sana sorarım bunu, dedi.
Döndüler geri, Bağdat'a geldiler. Bağdat'ta yas ilân ettiler:
-Kırk gün kırk gece yas çekilecek, kimse dişini ışılatmayacak!
Bağdat padişahı yas içine çekildi.
Onlar orada duradursun Esmehan'dan alalım haberi.
..................................................
Sabahlara kadar o dağlarda dolandı, fırlandı. Sabah namazı oldu, dağların başı ışıyor. Şöyle bir baktı; çadır falan yok. Hepsini yıkmışlar. Yıkan gitmiş. Dolandı geldi ki, Omar'ın ölüsü burda, Osman'ın ölüsü burda, Ali'ninki şurda. Kafaları ayrı ayrı. Ali'nin gözleri yumulmamış, ayna gibi açık. Sabahın seher yeli bir acılı esiyor ki, ılgıt ılgıt. Uzaktan horoz sesleri, bir de ezan sesi girdi kulağına. Esmehan aldı bakalım, çocuklarına ne söyledi:
Hey şu sabahın yeli acı esti
"Ben beyim" dedi kılıcın astı oy!...
Üç kuzumu bir arada kesti
Gurban olam Ali'm anan geldi oy!...
Hocalar da ezanını okuyor
Yumulmamış gözü bana bakıyor
Ali'min kanı datlı kokuyor
Gadan alam kuzum anan geldi oy!...
Ali'min gözleri bana bakıyor
Omar, Osman sevdalara yakıyor
Körolası sinek kana batıyor
Gadan alam kuzum anan geldi oy!...
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.