Halis ALACAHAN
İNSANIMIZI KUŞATAN KARAMSARLIK VE ÜMİTSİZLİK DUYGUSU
İnsanımız son yıllarda hiçbir dönemde olmadığı kadar imkâna, bilgiye ve teknolojiye sahip olmuştur. Büyük bir çoğunluk, modern imkânlardan, lüks hayat şartlarından faydalanmaktadırlar. Bu imkânlardan faydalanamayan, vasat ve vasatın altında hayatını idame ettiren bir hayli insanımız da var.
Geçmişle kıyaslayınca çok daha iyi imkânlarla yaşayan insanımızda, özellikle gençlerimizde giderek yaygınlaşan karamsar ve bedbin bir ruh hâli hâkim olmaktadır. İnsanlar geleceğe yönelik ümitlerini kaybediyor, her şeye olumsuz ve kötümser bir pencereden bakıyorlar. Garip olan şu ki; daha çok şey elde ettikçe, daha çok karamsarlığa doğru gidiyoruz. Daha kısıtlı, daha zor şartların hâkim olduğu dönemlerde yaşamak zorunda kalan insanımız belki daha iyimser ve ümit dolu, geleceğe ümitle bakan, daha dayanışmacı hâldeyken, bugün ümitsizlik ve karamsarlık neden büyük sorunumuz hâline geldi?
Birçok insanla, özellikle genç insanımızla sohbet ettiğimiz zaman, eğitimli-eğitimsiz, zengin-fakir fark etmeden geleceğe güvenle bakmadıklarını, menfi duyguların hâkim olduğunu görürüz.
Bizde hâkim olan bu tablonun birçok ülkede de aynı olduğunu okuyoruz, takip ediyoruz. Bilim insanları çok gelişmiş ülkelerde de bu tablonun gittikçe yaygınlaştığını tespit ediyorlar. Hatta bazı dünya ülkelerinde araştırma yapan ilim adamları, karamsarlığın, ümitsizliğin hâkim olduğu insanların teselliyi alkol, uyuşturucu gibi ruh ve bedeni ifsat eden maddeleri kullanmada bulduklarını belirtmektedirler. Birçok ülke tüm tedbirlere rağmen bu konuda çaresiz kalmaktadırlar.
Toplumumuzda yaygınlaşan bu karamsar ve mutsuz ruh hâlinin elbette birçok sebebi var. Bu sebeplerden en önemlisi, toplumsal ve millî, manevi değerlerimizdeki aşınma, zayıflama olduğu kanaatindeyiz. Kalbimiz ve gönlümüzdeki bu boşluk her geçen gün büyümektedir. Büyüyen bu boşluğu ne teknolojiyle ne zenginlikle ne de başarılarla doldurabiliriz. Bu değerleri kaybettikçe bireyler arasındaki dayanışma ve güven ilişkileri azalmakta, hoşgörü ve yardımlaşma duyguları ortadan kalkmakta, insanlar yalnızlaşıp bireyselleşmektedirler.
Medya ve sosyal medyanın sürekli olumsuz haberleri, skandalları, felaket ve suç haberlerini öne çıkararak insanların karamsar ve olumsuz duygulara kapılmalarını körükleyerek, toplumsal tükenmişlik hissini artırdıkları kanaatindeyiz.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, geçim sıkıntısı gibi faktörler de ümitsizliği ve karamsarlığı artırmaktadır. Bunların sonucu olarak gençlerin bazıları başka ülkelere gitmeyi bir çıkış yolu olarak görmektedirler. Bu istekle birlikte beyin göçü de artmaktadır.
Ümitvar olmak ve karamsarlıktan kurtulmak insanları ve toplumları diri tutan önemli bir güç olduğuna göre insanımızı bu olumsuz ruh hâlinden kurtarmak, bir dönüşüm sağlamak için bizlere, özellikle medya ve yayın organlarına, devletimize büyük gayretler düşüyor. Tarihte büyük dönüşümler, en sıkıntılı dönemlerde, ümidini kaybetmeyen idealist insanların çabalarıyla gerçekleşmiştir. Tarihimiz bu örneklerle doludur.
Ümitsizliği körükleyen sebepler çok olsa da, toplum olarak bu olumsuzluklardan kurtulmak zorundayız. Millî Mücadele günlerimizde insanımızın zor şartlara rağmen kurtuluş mücadelesi bizler için en güzel örnektir.
“Ye’se hiç düşmeyecek zerrece imanı olan,
Sade siz derdi bulun, sonra kolaydır derman’’
diyerek insanımıza ümit ve mücadele aşkı aşılayan millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve onun gibi aydınların, gayret ve çabaları insanımıza örnek olmalıdır. Devlet ve millet kaynaşmasıyla, topyekûn iradeyle bu şuuru kazanarak geleceğe ümitle bakmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.