
Dr. Doğan KAYA
KÖROĞLU KOLLARI (11)
Adam sazı çekti yürüdü. Şöyle bir yaklaştı ki, Dolu Beyi'nin odasında çalıp söyleniyor. Kendine girme çıkma hakkı yok. Yaklaştı. Birisi:
-Git lan! Bu abdal nerden geldi yahu?
-Ulan ağa kurban olayım, n'olur ben de varayım, çalayım, söyleyeyim, dedi.
Biri girdi dedi ki:
-Beyim, bir Zengibarlı abdal geldi. Acaip büyük sazı var, belinde de bir kılıcı var. Adam girmek istiyor dedi.
-Bırakın gelsin, dedi. O da alır bahşişini, dedi. Benim mutlu bir günüm, dedi.
Fakat Köroğlu'nu zindana attırdıktan sonra adını yasak ettirdi. "Kim Köroğlu'nun adını anarsa kafası cellât, malı yağma. Köroğlu bitti. Artık öldü." dedi.
Hiç kimse Köroğlu'nun adını söylemiyor. Vardı Demirçioğlu, kapıdan bir girmek istedi. Kapıdan sığmıyor adam. Vallaha kapının önüne oturdu. Al kadeh, ver kadeh Dolu Beyi'nin aklı başında yok. Beyler oturmuşlar, vazifelerini yapıyorlar. Dolu Beyi'nin mutlu günü. Adam sazı kucağına aldı bekliyor. Hizmetçinin elinde testiyle rakı, bardakları dolduruyor. Dolu Beyi'nin şöyle gözüne bir ilişti ki, kapının önüne bir adam oturmuş, kapının kanatlarını kırmış. Ne adam girebilir, ne de çıkabilir. Dedi ki:
-Âşık çal da iki dinleyelim. Sen yiğitmişsin, sazında büyükmüş, dedi.
Dedi ki:
-Efendim, hoca bildiğini okur. Ben bildiğim türkülerden söylerim, dedi.
-Tabi, dedi. Canım bilmediğini nasıl söyleyeceksin, dedi. Bildiklerinden söyle.
Yalnız garıdan öğrendi Köroğlu'nun adının yasak olduğunu. Odaya giderken Dolu Beyi'nin kızının sarayının önünden geçiyordu. Kız bunu gördü: "Bu adam nasıl bir adam? Abdal olmaya abdal amma, böyle bir babayiğit var mıymış?" dedi. Kızın içerisini bir sıtma aldı. "Yanıyorum! Donuyorum! Üşüyorum!" diyor. Hizmetçisi olan Keloğlan'a dedi ki:
-Senin kel kafanı severim. Sana bir gömlek, bir terlik, bir çarık vereceğim bahşiş olarak. Bu giden adam muhakkak babamın odasına gidiyor. Arkadan var gizlice, onu benim odama getir, dedi.
O da geldi arkasına dineldi. Keloğlan'ın ayaktaki haliyle adamın oturmuş hali birbirine denk. Keloğlan'ın kafasında hiç tüy yok. Ayna gibi parlıyor. O da öyle bekliyor: "Acaba ne diyecek?" diyor.
Dolu Beyi adama " Çal, söyle!..." dedi. Amma Demirçioğlu hiç aldırmadı. Bu anda hiçmetçinin elindeki testiyi kaptı, bir testi rakıyı dikti kafasına. Hepsini bir anda içti, testiyi vurdu yere kırdı. Oradaki beyler baktılar ki, kendileri bir bardağı zor içerken, abdal testiyle içiyor.
-Beyim yahu, abdal testiyle içiyor, dediler.
-Ulan şuna bir testi daha getirin, dedi.
Demirçioğlu o testiyi de içti, vurdu onu da kırdı. Artık kulaklarının dibi kızarmaya başladı. Köroğlu adı yasak, onu da biliyor. Elindeki saz Köroğlu'nun büyük sazı.
Aldı bakalım Demirçioğlu.
-Var ol âşık! Şen ol, diyor Dolu Beyi.
"Ulan bu manalı türküyü bu anlamaz da yanındakiler anlamasa!" diyor içinden.
O anda yanındaki beylerden birisi Dolu Beyi'ne bir yumruk vurdu.
-Az kendine gel! Bu adam ne söyleyecek? Dinle şunun türküsünü, dedi.
İstanbul'dan çekiliyor göçümüz
Urun urun kavga ister içimiz
Abbas, Hoylu Bey Mustafa üçümüz
İçimizde nem sahibi Köroğlu
"Abbas, Hoylu Bey Mustafa üçümüz
İçimizde nam sahibi Köroğlu" deyince;
-Defol ordan, dedi Dolu Beyi. Oğlum Köroğlu adı yasak, bilmiyor musun sen? Köroğlu öldü, dedi öldü.
-İyi ağam kabahat benim mi? Ben böyle bir türkü biliyordum, onu söyledim, dedi.
Adama bir daha vurdular.
-Âşık bildiğini okur. Sen ne karışıyorsun?
-Oğlum, o ismi söyleme. Âşığım sana çok para vereceğim, dedi.
-Ağam kusura bakma.
-Köroğlu öldü âşığım, öldü, dedi.
-Köroğlu'nu ben hiç sevmem. O benim babam İbo'nun davulunu kırmıştı. Hiç sevmem, amma böyle bir türkü öğrenmiştim, dedi. Tamam ağa, bir daha söylemem, dedi.
Çamlıbel'de gurulmuş da yavrum onun binası
İçinde tek galmış da yavrum Şirin Döne'si
Eline yakmış da oğlum acem kınası
Çıkıp onu görmek ister Köroğlu
-Defol seni densiz! Ulan sana ben dememiş miydim?
Vallaha Demirçioğlu kılıcını çekti.
-Var mı başka yerden çıkacak kapınız? Bundan ne adam çıkartırım, ne de girdiririm. Hepinizi burda keserim, dedi.
Millet bir köşeye yığıldı. Üstekiler alta kaçıyorlar, önce bizi öldürmesin, diye.
Arkadan bir ses geldi:
-Haa...Haa...canını severim âşık, dedi.
Arkasına dönüp baktı ki bir Keloğlan. Hiç aldırmadı. Millet şimdi bir can telaşına düştü. Bir müddet sonra herkes yerini aldı. Artık Dolu Beyi'ne ağzını açan, gözünü yumdu.
-Ulan bir daha lanet olsun senin odana gelene, dediler. Yahu bir garip adam gelmiş, ne istiyorsun? Hepimizi öldürtmeye mi niyetlisin sen? Keser bu bizi, dediler. Âşığım sen bildiğini söyle, dediler.
-Ağam ağzımdan kaçtı, kusura bakmayın, dedi.
O anda:
-Âşık!...Âşık!...diyor arkadaki Keloğlan.
-Ne o lan!
-Seni ablam istiyor, ablam.
Abla meselesini duyunca Demirçioğlu'nun her tarafı gevşedi ama işi var orda.
-Tamam, dedi.
Sabahliye yavrum ata binerler
Çekip gılıcı da er meydanına inerler
Birisi ölürse de yavrum hepsi ölürler
Çıkıp onları görmek ister Köroğlu
Esebalı'm der de yavrum emir geliyor
Buradaki beyler de beni abdal biliyor
Bizim Dolu Beyi de yavrum datlı datlı gülüyor
Çıkıp da bunu görmek ister Köroğlu
-Al şu parayı git, defol yahu, dedi.
-Ulan beni para görgüsüzü zennetme, dedi.
Bir avuç altın çıkardı. Dolu Beyi'nin suratına fırlattı.
-İşte ben gidiyorum ağalar. Bizim adamlar ilerledi. Biz bir düğünden geliyorduk. Benim aklım böyle. Ben biraz şakayı severim. Bizimkiler ilerlerse şimdi. bulamam. Haydi hoşcakalın, dedi.
-Ulan cehennem olsun. Kapatın kapıları bir daha gelir de.
Keloğlan tuttu adamın elinden,
-Yürü, dedi gidelim.
Takırduk tıkırduk gitmeye başladılar. Kız bir baktı ki, adam geliyor, kucak almaz. Hizmet olsun diye odayı döşemeye başladı. Oda da döşek yok zannediyor getirip getirip atıyor kız. Adam sarayın salonuna çıktı, kız kollarını açtı kucaklayıp içeri götürecek.
-Yok. Öyle şey kabul etmem. Ben bir abdalım, sen bir bey kızısın. Terbiyelice çekil, ben varıp otururum, dedi.
-Allah'ım, yarabbim! Beni beğenmedi yahu. Ama beğense de beğenmese de ben buna varırım, dedi.
Şimdi efendim, Keloğlan dolanıyor.
-Aman ha Keloğlan, kimseye söylemek yok.
-Tamam abla. Hani benim terliğim, gömleğim?
Dedi ki:
-Oğlum, sen artık hem bize bakacaksın, hem de dolaşacaksın, dedi. İki kişi bir araya geldiği zaman onları dinleyeceksin. Bizim hakkımızda birşey söyleyen varsa, onu gelip bize söyleyeceksin, dedi.
-Tamam.
Keloğlan hem orda hizmet ediyor, hem de iki kişi laf ediyorsa onları dinliyor. Kimisi kızıyor, kimisi vuruyor. Adamın başı belada. Akşam oldu, yediler, içtiler, kız dedi ki: "Bu nasıl olsa bir yatağa yatar. Ben de varır yanına yatarım, bunun gönlünü yaparım." dedi.
-Akşam yemeği olarak ne yersin? Kuzu doldurması mı yaptırayım? Ne yersin?
-Yahu abla biz düğünlerde samanlıkta yatarız, yemek artıklarını yeriz. Ben burda kuzu dolması yersem, bir düğünde: "Ben falan yerde kuzu dolması yemiştim." dersem olmaz. Sen bana bir çuval soğanla ekmek getir. dedi.
-Olmaz bu.
-Yok olur. Dediğimi yap sen.
Bir çuval soğanla biraz ekmek getirdi kız. Soağnın beş-altı tanesini eliyle eziyor. Ekmeğin beşini birden ağzına alıyor. Bir çuval soğanla, bir çuval ekmeği bitirdi adam. O odada kokudan durulmaz oldu.
-Yürü, buyur odan hazır. Yatağına yat.
-Ne yatağı yahu?
-Yahu yatak işte.
-Sen bana kilim getir. Ben samanlıkta yatan bir adamım. Ben senin has yatağında uyuyamam. Alışmasın sırtım.
-Ulan etme, tutma.
-Yok.
Kız dedi ki: "Bu abdal olmaya abdal değil. Bunun bana yaptıracağı bir iş var. Beni üzüyor, dediğini yapacağım." dedi.
Kız gitti bir kilim getirdi, odaya serdi bunu. Kilimin ucundan tuttu bir yuvarlandı amma, iyice sarmalandı. Vardı, köşeye: "Yallah!" deyip de bir horlayınca o saray zınn... zınn... sallanıyor.
-Ekme, tutma arkadaş dediyse de...
Adam gitti köşeye. Kız vardı kucakladı amma yok. Yerinden kalkmıyor, oynatamadı bile.
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.