
Dr. Doğan KAYA
KÖROĞLU KOLLARI (14)
Aldı bakalım Köroğlu ne söylüyor Güdümen'e:
Gene elime düştü sazım
Elim çalar söyler ağzım
Benim oğlum güzel Eyvaz'ım
Eyvaz'ım kefinde mi oy?
Oğlum nasıl düştün büyük hana
Gurudum zindanda yana yana
Benim dostum Şirin Döne
Benim Dönem kefinde mi oy?
Kimidi atlara binen
Gılıç guşanıp meydana inen
Eyvaz'ım dayısı Kenan
Benim Kenan kefinde mi oy?
Aslanların içi soylu
Geçti zemanım haylı
Döğüş sırı olan deli Hoylu
Benim Hoylu'm kefinde mi oy?
Aslanlarım çam dibinde
Yiğitler sığmıyor gabında
Çok severim Canıcöbünde
Benim aslan kefinde mi oy?
Güneş battı geri doğmaz
Orduyu tekmilde saymaz
Benim yiğit Kabirasığmaz
Benim goçum kefinde mi oy?
Kimi beline gılıç asan
Aman vermeden düşman kesen
Öz oğlum deli Hasan
Benim oğlum kefinde mi oy?
Goc, Köroğlu'm sürdün demler
Yüreğimde yetti gamlar
Çamlıbel'de büyük çamlar
Benim çamlar kefinde mi oy?
-Hepsi keyfinde baba, dedi, selãmları var.
-Peki oğlum,dönebilirsin. Biz buradayız, dedi. Kurtulabilirsek geliyoruz.
Güdümen ordan yine bir anda gözden kayboldu. Güdümen gidedursun...
Güdümen orayı sakin görünce yavaş yavaş gitmeye başladı. Demirçioğlu dedi ki:
-Eee..Bre baba neden böyle ettin sen? Yahu, Güdümen'e neden birşey söylemedin? Biz ne olacağız burada?
-Yahu oğlu, görüyor musun, hata yaptık, dedi.
Akşam namazı olmaya başladı. Şöyle bir baktı ki, kendini Çamlıbel'de tutturup esir ettiren âşık, çok yakın geziyor. Artık millet bıkmış; uykusuzluktan, açlıktan, susuzluktan. Kimisi yatıp uyumaya başladı. Hiç umursamıyorlar. Çıkıp gitseler de zaten karışan olmaz.
-Ulan âşık! Gel oğlum, gel, dedi.
-Oraya girersem beni yumruğunla öldürürsün, dedi.
-Yok oğlum yok. Ben yaptığımı çekiyorum. Ben senin bir deli kardeşini öldürdüm, hata yaptım. Sen de beni Dolu Bey'ine esir ettirdin. Ödeştik oğlum. Gel, sana diyeceklerim var. Seni Çamlıbel'e müjdeci olarak göndereceğim. Seni ben askerime katacağım, söz, dedi.
Âşık dedi ki:
-Zaten öldüm yahu! Atıldı, Köroğlu'nun elinden ayağından öpmeye başladı.
-Ben ettim, sen etme.
-Yok oğlum, gerek yok. Şimdi, sen buradan çıkacaksın. Gece vakti Dolu Beyi'nin adamlarına gideceksin. "Arkadaş, burası bir yeraltı şehriymiş. Biz burada ne kadar durabiliriz ki? Adam, yiyecek-içecek her şeyi var yahu." de. Onlara bir gevşeklik ver. Ondan sonra buraya geri gir. Benim kırat'ıma bin. Şu tabakamı da al, Şirin Döne'ye müjdeci olarak git, dedi. Gece vakti benim aslanlarım ata binsinler, gelsinler. İsmini söyleyen geçsin mağranın önünden, dedi. Dağa çekilsinler bunlar sabaha kadar sarhoş gibi olurlar. "İşte Köroğlu'nun askerleri gelmiş." deyip Dolu Beyi emir verir. Bunlar birbirini kırar, dedi.
Âşık çıktı.
-Arkadaş dinleyin! Ben vardım mağranın önünden gördüm, burası bir yeraltı şehriymiş. Koçlar, kurbanlar, dolmalar, biz burda ne kadar bekleyebiliriz ki?
Dediler ki:
-Yahu biz biliyorduk.
-Bu işten vazgeçin. Dolu Beyi'nin haberi olmadan çekilin bir tarafa yatın, dedi.
Geri girdi. Köroğlu'nun Kırat'ına bindi, tabasını aldı, Çamlıbel'e doğru yol aldı. Güdümen yavaş yavaş gidiyordu. Çamlıbel'e de yaklaşmıştı. Yanından hızla geçmesin mi Kırat! Bakıverdi ki âşık üstünde, gidiyor.
-Ulan oğlum, ben bu kadar emek ettikten sonra Şirin Döne'nin bahşişini aldırmam.
"Yallah!" deyip koşunca Kırat'ın kuyruğundan tuttu. Amma iki dönüm geriye düştü Kırat. Hemen geldi Şirin Döne'ye müjdeledi.
-Güdümen'im, hayır mı, şer mi? Ne yapacağız?
-Vallaha bana birşey demedi. Çamı, mamı herkesi sordu.
Arkadan âşık geldi, özür diledi. Dedi ki:
-Arkadaşlar akşam namazından sonra gece vakti, ben önde olmak şartıyla mağranın önünden isminizi söyleyip geçeceksiniz. Beni takip edecetsiniz. Ben oraları çok iyi biliyorum, dedi. Bunu yapacağız, onlar birbirini kıracak, dedi.
-Tamam.
Elli kişi atlandılar. Âşık başta olmak üzere gece saat dokuzda yola çıktılar. Mağranın önüne yaklaşınca âşık:
-Ulan ben Köroğlu'nun baş adamıyım, âşığım ben. Köroğlu'nun askerlerine karıştım.
-Ben Köse Kenan'ım.
-Ben Deli Hoylu'yum.
-Deli Ahmet!
-Deli Hasan!
-Canıcöbünde!
İsmini söyleyen gidiyor. Sakin bir yere, çamlığın içine çekildiler. Dolu Beyi uykusunun arasında:
-Köroğlu'nun askerleri gelmiş, Allah'ını seven rast geldiğine vursun, diye bağırdı.
Gardaş kılıcın sesleri havaya çıkıyor, ana baba günü doğdu. Sabah oldu güneş doğunca Dolu Beyi'nin on-on beş adamı kalmış, onlar da uyku sersemliğinden birbirine vuruyorlar.
Köroğlu'nun askerleri alkış çalıp, oynuyorlar. Birinin de burnu kanamamış. Dolu Beyi teslim bayrağını çekti, geldi mağranın içine. Köroğlu'nun elinden, ayağından öpmeye başladı.
-Ben ettim, sen etme.
Demirçioğlu dedi ki Köroğlu'na:
-Baba, şu sazı bana ver. Her yerde sen söyleyip de ben dinleyemem. Sıra bana geldi.
Aldı bakalım Demirçioğlu:
Köroğlu'nu Çamlıbel'de tuttunuz
Alıp da yavrum zindana attınız
İsmini meydandan yasak ettiniz
Yasak ettirdiğin günler nic'oldu?
Köroğlu'nu zindanına koydunuz
İsmini yasak edip şeref duydunuz
Vardım odanızdan beni kovdunuz
Abdal etticeğin günler nic'oldu?
-Demirçioğlu o kadar ileri gitme, dedi Köroğlu. Bu adam şimdi bize esir olmuş, ayıp ediyorsun, dedi.
Demirçioğlu söyler bu acı sözü
Hakka bağlamış da bütün özü
Aldattım elinden aldım kızını
S...etticeğin günler nic'oldu?
-Koş Demirçioğlu dedi Köroğlu. Senin kayınpederin oldu bu adam, dedi. Bu laf söylenmez. Öp babanın elini, dedi
Demirçioğlu Dolu Beyi'nin elini öptü, dedi ki:
-Beyim olur, savaştır. Sen bu on-on beş adamı al geri dön sarayına. Yine ordunu kur, fakat böyle pasif adamları seçme, dedi. Bunlar hep birbirini öldürdü. Biraz akıllılarından seç. Fakat biz yine dost değiliz. Ben senden zamanı gelince meydan isteyeceğim, dedi. Seni bunlarla azad ediyorum. Doğru evine çek, git, dedi Köroğlu.
-Efendim, düğün yaparsanız, çağırırsanız gelirim, dedi Dolu Beyi.
-Hayır, hayır sen işine bak, dedi.
Adamlar sağ salim Çamlıbel'e geldiler. Koçlar, kurbanlar kesildi. Yediler, içtiler.
Onlar muraz aldı, yaşadı, şen oldu. Allah da sizin meramınızı versin. Her zaman böyle olun arkadaşlar!
Derleme tarihi: 4 Mart 1996
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.