
Dr. Doğan KAYA
KÖROĞLU KOLLARI (3)
-Olur.
Adam atı bağladı. Şurda şu varmış, burda bu varmış efendim. Kendilerine kılıçla dal keserek bir oda yaptılar. Çamurla sıvadı bir de atına yaptı. Artık heybelerinde ne varsa, kendilerine göre bir sofra hazırladılar.
Birgün dedi ki:
-Baba! Ben şu ata bineyim de şöyle bir gezip geleyim. İşte senin kılıcın. Al bunu eline. Herhangi bir yaramaz adam gelirse, kafasını kesersin, sokma buraya.
-Olur, oğlum.
Şurda ha, burda ha derken dağın öbür tarafını aştı. Kastamonu tarafına doğru. Ulan bir baktı ki, şöyle güzel bir köy var karşısında. "Şu köye gireyim bir." dedi. Köye girdiği anda, bir ses duydu. Bir baktı ki, Kırat'ın nalı düşmüş, at topallıyor. Köye girdi.
-Selâmünaleyküm.
-Aleykümselâm..
Adam şöyle bir baktı, gardaşım at kendinden yiğit, adam attan yiğit. Adamın dokuz yerden dudağı çatladı, zor selâm verdi. Bir müddet sonra;
-Buyur emmioğlu, dedi.
-Gardaş! Ben Çamlıbel'de yaşıyorum. Bana, "Gahraman Goç Köroğlu" derler. Ben size bir arkayım. Bey olacağım, bana yardım edin. Atımın nalı düştü. Burda bir nalbant var mı?
-Var, dedi. Burda bir demirçimiz var bizim. Buranın külhanbeyi, hem de çok babayiğit., gürbüz delikanlı, dedi.
-Beni ona götürür müsün, dedi.
Adam önüne düştü, vardılar. Gardaşım eski zaman adetine göre örs, çekiç, adam nal yapıyor.
-Selâmünaleyküm.
Demirçi şöyle bir baktı ki, babayiğit bir adam. Kendinden biraz daha genç. Köroğlu dedi ki:
-Bana Çamlıbel'den "Gahraman Goç Köroğlu" derler.
-Ben de bu köyün demirçisiyim. Bana da "Demirçioğlu" derler dedi adam.
Yani anlayacağınız, ilk adamı Demirçioğlu, Köroğlu'nun.
Dedi ki:
-Şu benim atıma göre bir nal kesebilir misin, dedi.
-Derhal, dedi adam.
Bir demir dövdü. Kızdırdı, nalı kesti. Demirçioğlu nalı yaptı ama, Köroğlu Demirçioğlu'na yiğitliğini isbat edebilmek için;
-Ver bakalım şu nalı , dedi.
Köroğlu, nalı aldı eline, parmağıyla büküverdi, attı.
-Yahu! Böyle nal olur mu? Bir de kendini övdün.
-Senin bana vereceğin ücreti ver bakalım, dedi Demirçioğlu.
Köroğlu bir lira çıkardı, Demirçioğlu'na uzattı. Demirçi, parmağıyla bir sıyırdı, paranın yüz, sıfat, numara hiç bir şey kalmadı, sıyırdı, attı.
-Tamam arkadaş, sen bana yararsın, dedi.
Aldı bakalım Köroğlu, orda Demirçioğlu'na ne söylüyor, burda arkadaşlar ne dinliyor:
Hey! Hey! Kırat'a binip de yavrum!
Dağlara geldim dağlar geldim.
Araya arayı da yavrum demirçi buldum,
Bir yiğidi görünce de yavrum, coştum da kaldım,
Biniver de Demirçi'm Çamlıbel'e oy!..
Hey! Hey! bu kahraman yavrum,
Dağlarda gezdi dağlarda gezdi,
Bolu Beyi'ne de bir name yazdı oy!
Aldı parayı da yavrum, ezip de ezdi,
Biniver de Demirçi'm Çamlıbel'e oy!..
Hey! Hey! öcen aslını da kökünü sorak
İkimiz gardaş olup bir yuva gurak
Savaşlarda arka arkaya urak oğlum hele de urak.
Topla enezeni de yavrum Çamlıbel'e oy!..
Hey! Hey! Goç Köroğlu'm der de yavrum
Ordu çektirdim oğlum, hele çektirdim
Nice yiğitlere canlar yaktırdım
Bolu Beyi yavrum, babama miller çektirdi
Topla gısgacını da yavrum Çamlıbel'e oy!..
Gardaş Demirçioğlu bir baktı ki, adam vaz gelecek bir adam değil. Örsünü, çekicini, kıskacını topladı, hizmetçisine dedi ki:
-Şu benim atımı getir. Gardaş sana ne lâzım?
-Arkadaş, benim baltam yok, çekicim yok, bıçkım yok, keserim yok. Ustalığım da pek az, dedi.
Demirçioğlu içeri girdi. kırk kişi buldu. bunlara dedi ki:
-Ne var burda? Ben bir adam buldum; Köroğlu. Çamlıbel'e yerleşiyoruz, dedi.
Ustası, marangozu, her biri geldi.
Gardaş, Çamlıbele "sür" ettiler. "Dile yakın, zaman geç.." İki ayın içinde bir saray yaptılar. Arada bir Dolu Beyi'ne bir name yolluyor. "Benim her şeyim hazır. Yiğitse bende meydan istesin." diyor.
Dolu Beyi'nin günü, saati, ayı ay değil. Çok sıkıntı içerisinde. Şimdi efendim;
-Şu Çamlıbel'e bir Köroğlu gelmiş. Gidelim şunu bir ziyaret edelim, diyorlar.
Çevreden, derebeyleri, boy beyleri hediyelerle geliyorlar. Gerçekten bir insan. Bazı yiğitler, arzu edenler orda kalıyor.
Adam bir ordu teşkil etmeye başladı. Fakat istediği adamlar değil onlar. İçlerinde bir tek Demirçioğlu var.
Şimdi efendim, Köroğlu yattığı zaman rüyasında bir çocuk geliyor yanına. Boynuna sarılıyor, kucaklıyor; "Sen benim babamsın. Ben senin evladınım. Beni alacaksın." diyor. Adam uyanınca, ne çocuk var ne de başka birisi. Uyduğu zaman geliyor, uyanınca kayboluyor. Âşık oldu adam çocuğa.
Köroğlu'nun artık günleri saatleri çok perişan halde geçmeye başladı. Nerde olduğunu bilemiyor.
Birgün sabah, sarayın salonuna çıktı, bütün ordaki askerleri içtima etti.
Aldı bakalım orda ne söylüyor Köroğlu:
Hey! n'oldu da Demirçi'm n'oldu?
Hey! Bu gün yine akşam oldu
Benim goynuma bir çocuk geldi
Nerde Demirçi'm çocuk nerde?
Hey! sarılıp boynuma gülüyor
Her gün de koynuma geliyor
Bu çocuğu kimler biliyor
Nerde Demirçi'm çocuk oy?
"Evlen Goç Köroğlu'm" der dururum
Ölmezsen çocuk seni bulurum
Bulamazsam dirini ölürüm
Nerde aslanlar bu çocuk oy?
Deli Ahmet diye birisi hemen yanına geldi, Köroğlu'nun dizinin üstüne, dedi ki:
-Efendim, senin görmüş olduğun çocuğa "Güzel Eyvaz" derler, dedi.
-Eeee...!
-Bu çocuk İstanbul'da yaşıyor. Babası anası yok. Bir kasapbaşı yanına hizmetçi olarak aldı, dedi. Kasapbaşının hizmetçisi olarak çalışıyor. Bu Güzel Eyvaz ondan başka Allah'ın kulu değil.
-Eee..! Ne yapmam gerekiyor oğlum?
-Efendim, sen atına bineceksin, hazırlığını göreceksin, bir mal satıcısı kılığında, tüccar gibi kasabı bulacaksın. "Üç-beş yüz koyunum var. Yemen'den geliyorum." diyeceksin. Bir-iki gün, neyse misafir olarak kalacaksın. Ondan sonra bir hesabına getirip, çocuğu alıp kaçıracaksın. Yalnız o çocuğun bir dayısı var. Dayısı almadı çocuğu. İsmi Arap. Reyhan Arap... Çatal yürek, kılıçtan, savaştan, döğüşten kaçmaz. Reyhan Arap lakaplı Köse Kenan derler. Ondan da haberin olsun, dedi.
Şimdi Efendim, Köroğlu herşeyi gözüne aldı. Heybesini altınla doldurdu. Kılıcını, gürzünü, okunu, yayını taktı, kuşandı. Bir de kılık değiştirdi. Tüccar olarak Çamlıbel'e "Allahaısmarladık! "dedi.
-Demirçi'm, buralar senden sorumlu. Benim vekilim sensin ben gelene kadar, dedi.
Geceli gündüzlü yol aldı. Uzatmayak akşam namazı İstanbul'a girdi. Şöyle köşebaşında bir adamcağız duruyor. Vardı yanına:
-Selâmünaleyküm, dedi.
Adam farkında değildi, bakıverdi ki, tepesine bir adam gelmiş.
-Aleykümselâm, dedi. Amma yere konuşuyor, yukarı bakamıyor. Korktu. Dedi ki:
-Gardaş, benden korkma. Ben de senin gibi bir insanım. Ben tüccarım, beş yüz koyunum var. Bunu her adama satamıyorum, toptan satacağım. Burda bir kasapbaşı varmış!
-Gel, seni götüreyim, dedi.
"Aman benim başıma bela olmasın da kime olursa olsun " diyor içinden. Adamın önüne düştü, vardı sarayın kapısına. Kapıyı çaldılar:
-Buyurun!
Bir hizmetçi indi, dedi ki:
-Bir tüccar geldi, babanla görüşecek, dedi.
Köroğlu bakıverdi ki arkadaşım, kendinin rüyasında kucakladığı çocuk. Hemen çocuk atın başına vardı.
-Buyur beyim in, atının hizmetini ben yaparım.
Adam çıktı yukarı. Bir kasapbaşı ki, Köroğlu'nun bir misli daha fazla babayiğit. Köroğlu'nu kucaklamasıyla başköşeye oturturması bir oldu. Yediler, içtiler.
-Efendim, nerelisin? Nesin?
-Ben Yemen'den geliyorum. Yemen Şahı'nın selâmı var. Beş yüz koyun da benim peşimden çıkacak. Ben kılavuz olarak geldim. Toptancıyım, pazarlık yapacağız.
-Efendim iki-üç gün misafirim olarak kal da ondan sonra bir şeyler düşünürüz, dedi. Malım da yok bu günlerde, alırım.
-Olur.
Az sonra Güzel Eyvaz altın tabağın içinde, altın fincanda siyah kahveyi pişirmiş, el göğüste getirdi. Köroğlu'nun gözü Eyvaz'dan hiç ayrılmıyor. Çocuğa bakarım derken tabağın içindeki fincanların hepsini döktü. Kasapbaşı dedi ki:
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.