
Dr. Doğan KAYA
KÖROĞLU KOLLARI
1. KÖROĞLU'NUN
ZUHURU
Eski zamanlarda Bolu dağlarında Bolu Beyi adında bir bey vardı. Bu bey çok yiğit, cesur, hızlı koşan ata meraklıydı. Bu adamın kapısında seyis olarak çalışan "Paytar Ahmet" adında bir adam vardı. Bolu Beyi'nin seyisiydi, atlara bakardı.
Bolu Beyi'ne bazan Bolu Beyi, bazan da Dolu Beyi denilirdi. Dolu Beyi denmesindeki sebep, çok dolgun, hızlı ve cesur bir adam olduğu için bu adam da "yürek dolu" diye "Dolu beyi" oldu adı.
Birgün seyisi:
-Beyim, dedi. Senin beş-on tane atın var. Canını güvendiğin bu atlar, sıkıştığın zaman sana yarayışlı iş yapmaz, seni kurtaramaz canın tehlikedeyken.
Dedi ki:
-Seyis! Ne kadar güçlü-kuvvetli at varsa bende var sanıyordum. Sen benim atlarıma nasıl kusur buluyorsun?
Dedi ki:
-Efendim! Şu kır atın rampaya gitmez, inişe gider. Yağız atın yvaşmak zorunda kalırız. Seninle dikene gidemez. Guya atın taşa gidemez.
Atların her birine bir kusur buldu. dedi ki:
-Peki bana böyle bir at bulabilir misin?
-Efendim, bana izin ver, bir ay, iki ay arıyayım. Bulursam getiririm.
-Olur.
Efendim, adamın parasını, yiyeceğini, azığını, eşyasını verdiler. Adam diyar-ı gurbete çıktı. At arayacak, Paytar Ahmet.
Ali adında bir oğlu var Paytar Ahmed'in. Başka çocuğu yok. Şimdi efendim, adam aylarca, günlerce, haftalarca gezdi. Binlerce at gördü, baktı yok. Birgün, büyük bir yolun kenarına geldi. Acıkmış, susamış...Yorgunluk bir taraftan... Oturdu. İstirahat ediyordu. Şöyle bir baktı ki, o yoldan bir kervan geçmiş. O dönemde, çoğunlukla Yemen'den gelirdi kervan. Kutlu kumaş, kaçak eşya getirirlerdi. Adam baktı, kervanın izinin arkasından bir kürü izi gidiyor. Elini bu izin üzerine koyunca, iz elinden biraz büyük. Şöyle bir hesab etti ve dedi ki:
-Bu kürü altı aylık olsa gerek dedi.
Bu kervanı takib etmeye başladı. Şura dere şura tepe derken, vakit öğle olduğunda bir ovaya konmuş kervan, istirahat ediyor. Adam baktı ki, bir kısrak, kürü onun ayağının dibinde duruyor. Adam varana kadar, kürünün gözlerinden öptü. Erkek bir kürü, altı aylık. Kervancı da bu kürüden bıkmış. Geride kalıyor, yolu kaybediyor, onun bunun yerine giriyor.
-Ulan bir adam olsa da şunu hayrıma versem, diyordu.
Paytar Ahmet, kürünün boynuna sarılınca kervan sahibi dedi ki:
-Gardaş, müşteri misin, alıcı mısın?
-Ne diyorsan onu vereceğim, dedi. Alacağım bu kürüyü.
Bu kürüye bir lira verdi, Osmanlı lirası. Boynuna bir ip bağladı, çekti geriye, Bolu'ya. Dolu Beyi'ne hediye götürüyor. Geceli gündüzlü yol aldı. Birgün sabah vakti güneş doğarken Dolu Beyi'nin askerleri baktılar ki, Paytar Ahmet bir kürü getiriyor. At olmaz canım! Onların gözüyle çok zayıf. Dolu Beyi'ne dediler ki:
-Beyim! Senin paytar bir at getiriyor, kürü yahu! O, yarın-birgün ölür, ona bir de uğraşacaksın. At olmaz dediler.
Dedi ki:
-Oğlum! O adam paytar, seyis, attan anlar. Bana söz verdi, dedi.
Dediler:
-Efendim, denemesi bedava işte bak geliyor, adam.
Dolu Beyi şöyle bir baktı ki, gerçekten çok zayıf, at olmaz. Emir verdi askerlerine:
-Kürüyü koluna bağlayın, buraya getirin bakalım, dedi.
Yakaladılar Paytar Ahmet'i. Kürüyü koluna bağladılar, sarayın önüne getirdiler.
-Lan bu muydu bana bulacağın at?
-Efendim, sabret. Bir yıl sonra gör bu atı, dedi. Bir buçuk yaşına girsin de.
-Katiyyen kabul etmem. Şunun gözlerine mil çekin! Beni aldattı, dedi.
Paytar Ahmet'in gözüne mil çektiler. İki gözü de kör oldu adamın.
-Kürüyü koluna bağlayın bırakın! Nereye giderse gitsin!
Adamın koluna yine kürüyü bağladılar. Oğlunu çağırdı:
-Oğlum Ali, buraya gel!
Çocuk dokuz-on yaşlarına girmiş, babayiğit, gürbüz, bir delikanlı sıfatını taşıyor.
-Oğlum elimden tut. Kürüyle beraber beni evimize götür, dedi.
Ali babasını ve kürüyü eve getirdi.
-Oğlum, şu odaya gir. İğne ucu kadar delik bırakma! Her tarafını sıva, çamur yap. Hava deliği bırakma sadece kapıdan başka.
-Tamam baba, yaptım, dedi.
-Çek kürüyü içeri. Bu ata bir sene bakacaksın, dedi. Ne gerekiyorsa onu yedireceksin, dedi. Sadece arpa, saman yok, dedi.
Efendi! Şeker, sucuk, üzüm, ne buluyorsa o devirde şekerli madde olarak onunla birlikte yeşillik ot yediriyor.
-Git, dedi. Pazardan üç tane kuzu al, gel, dedi.
Çocuk gitti. Üç tane de kuzu aldı geldi.
-Bu kuzulara da bak, ata da.
Çocuk bir yıl kuzulara da baktı, ata da. O kürü odaya sığmaz oldu. Sene bitince:
-Oğlum dedi, bir sene bitti. Şu kuzunun birini kes bakalım, dedi oğluna.
Ali kuzunun birini kesti:
-Kuzunun iliğini bul, dedi.
İliğini buldu Ali.
-Bıçağı bana ver!
Bıçağı aldı, iliğe sapladı:
-Baba, iliğe bıçak geçmez.
-Geçiyor oğlum. At daha olmamış. Bir sene daha bak, dedi.
Uzatmayalım; oğlan bir sene daha baktı, iki kuzuyla ata. İkinci yıl bitince:
-Oğlum, kes şu kuzunun birini.
Oğlan ikinci kuzuyu da kesti.
-Bul şunun iliğini!
Buldu:
-Ver bıçağı.
Bıçağı koca iliğe sapladı, fakat, ilik bıçağa karşı çıkmaya başladı. Biraz zor geçti kocanın gücüyle.
-Oğlum, at daha olmamış.Bir sene daha bak oğlum, dedi.
DEVAMI YARIN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.