Narsist

Hani “narsist, egoist, kendini övmeye bayılıyor”dediğimiz insanlar var ya aslında onlar kendilerini beğendiklerinden dolayı övünmüyorlar. Bilakis kimseden övgü, takdir, destek almadıkları için kendilerini ispat etmeye çalışıyorlar. Narsisizm kelimesinin kökeni Yunan mitolojisine dayanmaktadır. Mitolojide yer alan kahramanlardan olan Narkissos isminden türemiş bir sözcüktür. Efsaneye göre; Narkissos bir gün nehrin kıyısında su içmek için eğilir ve su üzerinde bir yansıma görür. Narkissos gördüğü yansımaya aşık olur ve gördüğü bu yansıma kendisine aittir. Su üzerindeki yansımanın başında günlerce bekleyen Narkissos, yemek yemeden, su içmeden nehrin kıyısında kendini seyreder ve günler sonra oracıkta ölür. Narkissos ismini, çiçek familyası olan nergisgillere ve narkoz olarak bilinen kontrollü uyku yöntemine de vermiştir. Narsist diye yaftaladığımız insanlara baktığımızda ise onlar yalnızca başka insanlardan küçücük bir aferin beklerler. Onlar kimsenin önceliği olmamıştır. Hep verici, fedakar olmuştur. Herkes de bu durumu o kadar benimsemiştir ki bir kere kendine öncelik vermeye görsün hemen vazgeçilirler. Bu insanların kaderi öyle yazılmıştır. Ne kadar fedakarsa o kadar sevileceğine inanmıştır. Halbuki kimseye kendini zorla sevdiremezsin. Çabalaman nafiledir. O yüzden de çocukken anne ve babasına, evlendiğinde kocasına, anne olunca çocuklarına, her zaman da topluma yaranmaya çalışmıştır o kişiler. Hayatı kendisi için yaşamayı unutmuştur. Bu acı gerçekle yüzleşmeden önce kendini öven insanlara sinir olurdum. Oysa onlar sevgiye, ilgiye, takdire muhtaçlarmış. Bunu anladığımda gözümdeki perde kalktı. Önceden fütursuzca yargıladığım insanlara merhametle yaklaşmayı öğrendim. Takdire muhtaç, sevgi bekleyen yüreklerini görmeye başladım. Biraz daha derine indiğimizde ise aslında narsist dediğimiz kişiler zannettiğiniz gibi kendilerine aşık da değillerdir. Kendilerinin de sevilmeye layık olduğunu ispat etmek için kendilerine dev aynasından bakarlar. Başkalarından bekledikleri ilgiyi, takdiri, övgüyü kendi kendilerine vermeye çalışırlar. Onların “beni duyun, fark edin”çığlıkları, sessizliğinde saklıdır. Sessizlik dili ve edebiyatını da bizim toplumuzda kimse bilmiyor maalesef.

       Söz konusu insan olduğunda sonuç hep aynı yere çıkıyor, birbirimizi anlayamamak. Gözlerimizdeki perdeleri kaldıramamak, birbirimizin içini görememek, birbirimizin yardım çığlıklarını duyamamak. Konuşarak anlaşabilen bir toplum olmadığımızdan derdimizi, meramımızı susarak anlatmaya çalışıyoruz bazen. Oysa sesi duymayan sessizliği nasıl duyabilir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rabia VİLDAN Arşivi

Şarkılarda Yaşayan Aşk

16 Haziran 2025 Pazartesi 09:16

Empati

11 Haziran 2025 Çarşamba 09:44

Görünmeyen Yükler

27 Mayıs 2025 Salı 09:49

Anlamak

13 Mayıs 2025 Salı 11:22

Sonbahar

06 Mayıs 2025 Salı 10:07

23 Nisan

24 Nisan 2025 Perşembe 10:10

İstanbul’a Mektup

21 Nisan 2025 Pazartesi 09:46

Makam

07 Nisan 2025 Pazartesi 12:10

Müzik

26 Mart 2025 Çarşamba 10:12

Bir İstanbul Masalı

17 Mart 2025 Pazartesi 13:06