Yunus BUDAKTAŞ
Öz Eleştiri --3-- Sivas Basınında Saygı
Bu köşede yıllardır dile getirdiğim temel nokta, gazeteciliğin eleştirel bir meslek olduğudur. Yaşanan olayları ve durumları nesnel gözlemlerle değerlendirmek, eksiklikleri işaret etmek hem görevimiz hem de sorumluluğumuzdur. Elbette eleştiri yalnızca başkalarına yönelik olmamalı. Gazetecinin kendini sorgulaması ve eleştirel bakışını kendi mesleğine de çevirmesi gerekir.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Şengönül’ün bugün düzenlediği ve bir yılını değerlendirdiği basın toplantısı, şehrimizde gazeteciliğin geldiği noktayı gözler önüne sermesi açısından ilginç bir örnek oldu. Basın toplantısında gözlemlediğim manzara, gazetecilerin çoğu zaman asli görevlerini unutarak koltuk kapma, rol çalma ve kendi kimliklerini öne çıkarma yarışına girdiğini gösteriyor. Ne yazık ki, bu süreçte en başta meslektaşlarına saygı göstermeyi unutan gazeteciler, gazeteci kimliklerini sorgulatıyor. Kendi meslektaşına saygısı olmayan bir gazeteci, ne kadar gazeteci olabilir ki?
Basın toplantılarında konuşmalar tamamlandıktan sonra soru-cevap kısmına geçilir. İşte o an protokole en yakın koltuğu kapma yarışı kadar mikrofonu kapma mücadelesi de başlar. Yoğun bir mücadeleyle mikrofonu ele geçiren bazı meslektaşlar, çoğu zaman ne kendilerinin ne de muhataplarının tam anlamadığı uzun ve dolambaçlı sorular sormaktan geri durmaz. Hatta bazen sorunun muhatabının cevabını beklemeden yorum yaparak kendi eleştirdiği durumu tekrar üretirler.
Bir örnek vermek gerekirse; bazı deneyimli meslek büyükleri, basın toplantısında konuşmacının açıklamalarını uzun bulduğunu eleştirirken kendi sorularını 10-15 dakika boyunca uzatabiliyor. Soru sırası başka bir meslektaşa geçtiğinde ise yerinde duramayıp, araya girip kendi sorularını sormaya devam ediyor. Saygı ve nezaket adeta unutuluyor.
Geçmişte basın sektöründe aktif rol almış, bugün ise sektörün dışında kalan bazı isimler ise bu manzarayı pekiştiriyor. Sektöre artık katkısı olmayan bu “başköşedeki hatırlatıcılar”, her toplantıya katılarak kendilerini hatırlatmayı ihmal etmiyor.
Bir diğer sıkıntı, soru soran gazetecilerin sordukları sorulara aldıkları cevapları ne yazıyor ne de yayınlıyor olmaları. Sadece etiket ve görünürlük uğruna katıldıkları toplantılarda “varlıklarını” hissettirmeye çalışıyorlar. Haber yapmıyor, şehrin sorunlarını aktarmıyorlar. Sadece reklam ve prestij peşindeler. Basın toplantılarındaki katılım ölçütleri ise çoğunlukla protokol üyelerinin sayısı ve ağırlığıyla sınırlı.
Tüm bunların sonucu ne mi? Sivas’ta gazeteciler değer görmüyor, basın ayaklar altında. Mesele sadece dış etkenler değil. Kendi meslektaşına değer vermeyen, gazetecilik yerine prestij ve mikrofon peşinde koşan bizler, bu durumun müsebbibi konumundayız.
Son olarak saygı meselesini bir kez daha vurgulamak gerekiyor. Meslektaşına, insana saygısı olmayan birinin kimliği “gazeteci” olsa ne fark eder? Saygı göstereceksin, sıra sana gelene kadar bekleyeceksin. Saygı göstermiyorsan, saygı görmeyi de bekleme.
Gazetecilik, etiket ve reklam peşinde koşmakla değil, mesleğe, meslektaşa ve şehre değer katmakla olur. Yoksa mikrofon yarışında kazanan yalnızca kendi egosu olur, gazeteci kimliği değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.