Yunus BUDAKTAŞ
Sivaslı Çiftçinin Yüzü Gülmüyor
Sivas’ta hasat dönemi sona yaklaşırken, köy yolları traktör sesleriyle değil, derin bir sessizlikle çınlıyor. Çiftçi bir ailenin çocuğu olarak bu yıl yine köyümde hasat zamanını geçirdim. Ancak gördüğüm tablo, ne yazık ki yıllardır değişmiyor.
İklimsel değişiklikler, kuraklık ve girdi maliyetlerindeki artış, çiftçinin sırtına yüklenen yük, her geçen yıl biraz daha ağırlaşıyor. Özellikle Kangal bölgesinde bu yıl verim, beklentinin çok altında kaldı. Dönüme 30 kilo buğday ekip, 35-40 kilo ürün kaldıran çiftçinin yüzü nasıl gülsün?
Üstelik çiftçi sadece doğayla değil, yanlış tarım politikalarıyla da boğuşuyor. Hasat daha tamamlanmadan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin ithal hububat alımına başlaması, köylünün ürününü yok pahasına satmasına neden oluyor. Normalde TMO’nun açıkladığı fiyat taban fiyat olmalı ki tüccar daha yüksek teklif verebilsin. Ama bizde TMO fiyatı tavan fiyat oluyor, tüccar kılıklı simsarlar ise fırsatı kaçırmıyor. Hasat öncesi açıklanan fiyatların, hasat başlayınca bir anda düşmesi ise cabası.
Matematik ortada:
Bir dönüm için çiftçinin yıllık masrafı 4 bin liranın üzerinde. Ortalama verimle dönümden eline geçen para 5 bin lira civarında. Yani kar marjı yok denecek kadar az. Satılan buğdayın kilosu ortalama 13 lira, alınacak sertifikalı tohumun kilosu ise 24 lira. Yani çiftçi sattığını, neredeyse iki katı fiyatla geri alıyor.
Devlet desteği mi? O da adil değil. Urfa, Adana, Diyarbakır gibi dönüme 1 ton verim alınan bölgelerle İç Anadolu’nun 300-400 kilo verim alan topraklarına aynı destek veriliyor. Güneyde bir sezonda iki-üç ürün ekilirken, Sivas’ta en fazla bir ürün alınabiliyor. Bu tablo, desteklerin yanlış planlandığının en açık göstergesi.
Bir de yerelde, çiftçi temsilcisi olduğunu söyleyip masa başında rekor rekolte açıklayanlar var. Hasat bitmeden böyle açıklamalar yapmak, çiftçinin yarasına tuz basmaktan başka bir şey değil. Oysa verim, hasat tamamlandığında dönüm ve mahsul hesaplanarak ortaya çıkar. Ama anlaşılan, bazı koltuk sahipleri şov yapmayı daha çok seviyor.
Hal böyleyken köylü toprağa küsmeye başladı. Artan maliyetler ve düşük fiyatlar yüzünden ekim alanları daralıyor. Gidişat hiç iyi değil. Siyasilerin de umurunda değil gibi… Çiftçinin sesi Ankara koridorlarında karşılık bulmuyor.
Oysa bu ülke dört mevsimi yaşayan, tarımsal çeşitliliği zengin nadir topraklara sahip. Eğer bu başıboşluk sürerse, yarın soframızdaki ekmek bile yabancı tarlaların ürünü olabilir. Toprağa sırt çevirmek, aslında kendi geleceğimize sırt çevirmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.