
Rabia VİLDAN
Görünmeyen Yükler
Kimse dışarıdan anlaşılmıyor artık. Herkesin omuzunda görünmeyen bir yük, gözlerinde gizlenmiş bir buğu var. “İyiyim” diyor ama sesi kırılıyor biraz. Oysa ne uykusuzluk sadece yorgunluktan ne de suskunluk sadece sessizlikten ibaret. Bu hayatta en ağır şeylerden biri, görünmeyen yükleri taşımak belki de.
Kimi ailesini geçindirmek için her sabah gözleri şiş kalkıyor. Kimi bitmiş bir ilişkinin ardından hâlâ “ben ne eksiktim?” diye kendini sorguluyor. Kimi çocukluk travmalarını unuttu sandığı anda yeniden hatırlıyor… Ama hiçbiri anlatmıyor. Çünkü insanlar zamanla öğreniyor: “Anlattığında anlaşılmayabilirsin, hatta yargılanabilirsin.” Bu yüzden birçoğu, acısını içine gömmeyi tercih ediyor. Gülümseyen yüzlerin arkasında ne fırtınalar kopuyor, kim bilir?
İnsanların gülümsediği yüzlerinin ardında taşıdığı yalnızlıklar, kayıplar, kırgınlıkları göz bebeklerine yansıyor. Fakat hayatın karmaşasında, siyah beyaz fonunda okunamıyor, fark edilemiyor ne kadar umulsa da. Oysa birini sessizliğinden dahi duymak, görmek, anlamak, anladığını hissettirmek bir insana yapılabilecek en büyük iyilik. Ön yargılardan arınıp gördüklerimizin arkasında saklı olanlara ulaşmaya çalışmak zor ama çok büyük bir adımdır. O ilk adımı attıktan ve gözündeki perdeyi kaldırdıktan sonda artık hiç kimseye yüzeysel bakamayacaksın zaten. Sürekli uyumak isteyen birini tembel, üşengeç veya uykusunu alamamış diye yargılamayıp “Bir şeylerden kaçıyor. Yüzleşmekten korktuğu şeylerden kaçmak için uykuya sığınıyor. Geçmişin mahkemesinde yargıya varamadığından uykuya sığınıyor.” diyeceksin. Belki de kaçtığından değil uykuya sığınması. Yorgunluğundandır. Derdini, kendini anlatamamanın yorgunluğu… Göreceksin. Anlamak isteyerek yaklaşırsan her şeyi göreceksin. Sinirli birini gördüğünde yargılamadan önce belki de geceyi ağlayarak geçirdiğini düşüneceksin. Belki de içinde ateşkes olmayan bir savaşı olduğunu düşüneceksin. İki tarafta da kendisi. Vuran da kendi vurulan da, göreceksin. Belki de kendini affedemediği şeyler olduğunu ve öfkesinin kendisine olduğunu düşüneceksin. Tartışmayı uzatan birini gördüğünde yargılamadan önce eskiden hakkını savunamamış küçük çocuğu göreceksin. Aslında tüm savaşının hak yerini bulsun diye olduğunu anlayacaksın. Sessiz birini gördüğünde sessizlikle yargılamayacaksın. Bazen sessizlik de bir çığlıktır. Duyamazsın, göremezsin. Ama bir kez duyarsan o insanın yükünü paylaşmış olursun. O derdini susarak anlatmaya çalışıyordur. Sen sessizliği dinleyebilen biri olursan onun hikâyesini duyabilirsin. Konuşanı herkes duyar. Asıl marifet susanı duyabilmektedir.
Her insan anlaşılmak ister. İnsan, gerçekten sevildiğini de anlaşıldığında hisseder. Çünkü bir insan başka bir insana karşı kalbinde sevgi beslediğinde merak duygusu uyanır. Sevdiği insanın geçmişini merak eder, onu nelerin üzdüğünü, nelerin mutlu ettiğini bilmek ister. Kalbindeki yaraları bilmek ister. Belki yaraları eski hâline getiremez. Ama sevgisiyle iyileştirip daha güçlü atan bir kalbe dönüştürmek ister. Bir insanın kalbinin yeniden güçlü atabilmesi için de anlaşılmak en iyi merhemdir. Sevilmek ve anlaşılmak insan için ekmek kadar su kadar temel ihtiyaçtır. İnsana insan gerek. Her insan sırtında dostça yaslanan bir ele ihtiyaç duyar. Bir insana sarılmak hiç zor değildir. Onu sevmek, onu dinlemek, anlamak, onunla beraber gülmek onda sarılma hissini uyandıracak zaten. Kendisini anlayan bir dost elini sırtında hissedecek her zaman. İnsan olmak bunlar demek. Birbirine yuva olmak demek. Sığınılacak liman olabilmek demek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.