Büyüme ve Kalkınma

Büyüme ve Kalkınma

Doç. Dr. İlkay NOYAN YALMAN

3 yıl önce

Ekonomik büyüme kısaca gelirdeki artış olarak tanımlanır. Kalkınma ise gelirdeki bu artışın refah seviyesine ve yaşam kalitesine yansımasıdır. Tüm ekonomilerde temel hedef; milli geliri artırmak, ekonomik büyümeyi sağlamaktır. Ancak bu tek başına tabi ki yeterli değildir. Gelirdeki artışın günlük yaşamda hissedilmesi gerekir. Bir ülkede kişi başına gelir yüksek olurken, ülkede yoksulluğun, yolsuzluğun, huzursuzluğun olduğu görülebilmektedir. Öte yandan kişi başına düşen milli gelir seviyesi diğerlerine göre düşük olan ülkelerde de huzur ve düzen daha fazla olabilmektedir. Elbette kaynak yaratılması ve büyümenin sağlanması için gelirin artması önemli, ama artan gelirin neye, neden, ne zaman, ne kadar ve kimin için kullanılacağı çok daha önemlidir.

2020 yılında Dünya’nın en mutlu 10 ülkesi sırasıyla; Finlandiya, Danimarka, İsviçre, İzlanda, Hollanda, Norveç, İsveç, Lüksemburg, Yeni Zelanda, Avusturya, Avustralya.  Yine aynı yıl en güçlü 10 ülkesi; ABD, Rusya, Çin, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, İsrail, Güney Kore, Suudi Arabistan. Güçlü ülkeler milli gelirleri fazla olan ve dünya üzerinde söz sahibi olan ülkelerdir. Mutlu ülkeler ise ortalama yaşam süresinin en fazla olduğu, refahın ve huzurun olduğu ülkelerdir. Görüldüğü gibi nicel olarak ekonomik büyüklük tek başına refahın artmasına yol açmamaktadır. Peki, hem daha zengin hem de daha mutlu, daha huzurlu bir ülke için ne gerekli?

Bu soruya doğru cevap bulabilmek için yeni sorular sormak gereklidir: Öncelikli ihtiyaçlar nelerdir? Bu ihtiyaçlar için ne kadar kaynak gereklidir? Bu kaynaklar nereden sağlanacaktır? Bugünün ihtiyacı karşılanırken, yarının endişesi düşündürüyor mu? Elde edilen gelirler adil paylaşılıyor mu? Bireysel menfaatler ülke menfaatinin önüne geçiyor mu? Çalışanlar mutlu mu? Bireyler özgürce düşüncelerini ifade edebiliyorlar mı? Eğitim sistemi ülkenin geleceği düşünülerek işletiliyor mu? Sorular çoğaltılabilir. İbn-i Haldun yıllar önce bu sorularının cevabını vermiştir aslında. Ona göre, Devletin zenginleşmesi ancak devletin kaynaklarının halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi, topluma sıkıntı yaratan sorunların ve zulüm, korku gibi olumsuzlukların ortadan kaldırılması ile mümkündür. Çünkü halk bu şekilde daha aktif ve üretken bir hale gelerek devletin gelirlerini arttırır. Böylece hem halk kazanır, hem de devlet zenginleşir.

Bugün Çin ya da Hindistan gibi dünyanın en büyük ekonomileri öte yandan dünyanın en kalabalık ülkeleri arasındadır. Dolayısıyla sadece milli gelirdeki artışa değil, bu gelirin nüfusa oranı daha önemli bir göstergedir. Diğer yandan petrol üreten ülkelerde olduğu gibi milli gelir yüksek, kişi başına düşen gelir yüksek ama gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle yaşam kalitesi ve mutluluk düzeyi düşük ülkelerde vardır. Bir yanda şatafatlı yaşamlar, altın tabakta yemek yiyenler varken, diğer yanda ekmeğe muhtaç büyük bir nüfus vardır. Yani gelirdeki artış ülkenin ekonomik olarak büyümesine yol açarken, halkın yaşam kalitesinde bir artışa neden olmuyorsa orada ciddi sorunlar var demektir.

Dünyanın mutlu ülkelerine baktığımızda, yüksek olmasa bile düzenli bir büyüme trendi devam ediyor. Devlet yönetimi vatandaş odaklı. Tek bir vatandaşın bile menfaati ihmal edilmiyor. Ekonomik büyüme amaçlanırken, bunun sürdürülebilir olmasına dikkat ediliyor. Herkes için demokrasi, özgürlük ve adalet vazgeçilmez değerler. Eğitimin kalitesi ekonomideki diğer sektörlere yansımakta ve verimlilik ve büyüme konusunda bilinçli bir iş dünyası görülmektedir. Bu da üretimi ve verimliliği artırmakta, büyüme sağlanmakta ve vatandaş artan gelirden eşit oranlarda pay alarak hem yönetimde, hem de üretimde belirleyici olmaktadır. Sonuçta düzenli bir günlük yaşam, uzun bir ortalama ömür ve depresyonlara girmeyen bir ekonomi ortaya çıkmaktadır.

Hem daha zengin, hem daha mutlu olunabilir. Yeter ki elde edilen kazançlar doğru yerlere harcansın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI