KANGAL ALACAHAN DÜĞÜNÜ

3 yıl önce

Geleneklerimiz, geçmişten gelen mirasın manevi olan kısmıdır benim nazarımda. Kültürümüzü oluşturan en önemli değerlerin başında gelenek ve göreneklerimiz vardır çünkü. "gelen" den ve "eklenen" den oluşan bütüne gelenek denir. Yani gelenek, geçmişi de ânı da içinde barındırır aslında. Bu manasıyla bilinenin aksine gelenek sadece eski, geçmiş, tarih demek değildir, gelenek günceldir.

Toplumla ilgili maddi, manevi değerler bütünü olan, gelenek ve göreneklerimizden en önemlisi ve en yaygın olanı düğün adetlerimizdir. Yöreden yöreye özü benzer olmakla birlikte farklılıklar gösterse de, yıllar boyu çağlara ayak uydurup evrilse de bugün hala bu ritüel bütün canlılığıyla çoğu yerde yaşıyor.

İnsanoğlu doğar, yaşar ve ölür  ve insan hayatının üç önemli safhası vardır. Doğum, evlenme ve ölüm. Bu önemli üç safha etrafında birçok gelenek, adet, örf ve tören  oluşturulmuştur. Bugünkü yazımda Kangal ilçesine bağlı Alacahan köyünün düğün adetlerini anlatmak istiyorum.

İki gencin birbirini görüp ailesine evlenmek istediklerini bildirmesi veya evlilik çağına gelmiş gençlere ?´filanın kızı var onu sana alalım.´´ tavsiyesi üzerine görücü usulü tanışma ile başlar.

İstenecek kıza karar veren aile, kız evine yaşça küçük bir çocuk veya hatırı sayılır bir büyük gönderir, ?´bir maniniz yoksa size hayırlı bir iş için geleceğiz.´´ haberini verirler.

Bir mani yoksa eğer misafir kabul edilir, çaylar kahveler içilir, Allah´ın emri, Peygamberin kavliyle kız istenir. Aile büyüklerinden biri, varsa babası, ?´bu konuyu düşüneceklerini´´ söyler ve misafirleri gönderir.

Kız tarafı için düşünme arifesi başlar. Bu arada birkaç kere daha kız evine gidilir, kararları sorulur. Kız evi naz evidir, öyle hemen evet denmez, verecek olsalar da çok istekli olmamak hem adettendir hem de hoş karşılanmaz.

İlerleyen zamanda kız tarafı evet demeye niyetli ise damat adayının kızla görüşmesini isterler. Gençler görüşür, kararları olumlu olursa artık kız isteme günü gelmiştir. Köyün büyükleri mümkünse ileri gelenleri ile kız istenir babası: ?´Büyüklerin yanında bize laf düşmez hayırlı uğurlu olsun verdim kızımı der.´´ Bu karara mutlu olan erkek tarafında artık hazırlıklar başlar.

Kahve içmek yani ?´amin´´ demek için gün ayarlanır, bu geleneğe (şerbet içme de) denir. Örneğin hafta sonu aile yakınları ?´kızımızı verdik´´ diye davet ettiği kişilerle birlikte kahve içerler.

Kız tarafı kızlarının artık başının bağlandığını, evlenmek üzere olduğunu bu şekilde duyururlar. Bu kahveden maksat artık o kızı istemeye kimsenin gelmemesi amaçlanmıştır.

Kahveler içilip, dualar yapılıp ?´amin´´ denir, lokumlar bisküviler ve evde yapılan kıpkırmızı şerbet ikram edilir misafirlere. Erkek tarafından yüzük, bilezik, kıyafet hediye edilir geline.

Ertesi haftalarda kaynana görmesi (kaynana bohçası) günü yapılır. Damadın halası, teyzesi varsa ablası, yakınları gelir. Özene bezene hazırlanmış gelin bohçasında neler yoktur ki? Gelinin havlusu, patiği, yastık kılıfı vb. ne hazırlanmışsa o konmuştur. Kız tarafı da gelenlere yemek ikram eder.

Aradan biraz zaman geçince her iki dünür de durumuna göre isterlerse nişan yaparlar. Nişan yapan aileler kızı alışverişe götürür ne takılacak ne alınacaksa alırlar. Nişanda yüzük takılır, genelde pasta gazoz ikram edilir. Şerbet içme geleneğine göre daha fazla konuk davet edilir, eğlence tertip edilir. Buradaki amaç ise tüm herkese nişan takıldığının ilan edilmesidir.

Nişandan sonra biraz zaman geçince, aileler birbirlerine gidip gelmeye başlarlar. Artık dertleri sadece evlatlarının mutluluğu olan dünürler, hazırlıklarını tamamlayıp, eşyaları alarak evi hazırlarlar. Artık düğün gününün belirlenmesi zamanı gelmiştir ve gününü belirlerler. Düğün okuntu ile başlar.

Okuntu başladığı hafta gelin, akrabaları tarafından yemeğe davet edilir. Hemen hemen tüm akrabalar gelini yemeğe veya kahvaltıya davet ederler. Düğünden bir hafta önce, gelin hep akrabalarındadır, oradan oraya yemeğe gezdirilir.

Okuntu başladığı zamanlarda erkek tarafının bir görevi vardır: kızın dayısına ?´dayı yolu hediyesi´´ kızın amcasına ?´amca yolu hediyesi´´ kardeşine ?´kardeş yolu hediyesi´´ Gönül alma niyeti ile elden gelen imkanlarla ne götürmek istenilirse götürülür, bunlar elbise, kazak, ayakkabı gibi hediyeler olur.

Okuntu geleneğinin ise çok eskilere dayanan bir geçmişi vardır. Eskiden beyler, yaptığı toylara diğer obaların beylerini çağırmak için ok kullanırlarmış. Daha sonra bu gelenek Anadolu´da okuntu olarak adlandırılmış ve düğün sahibinin düğüne katılmasını istediği kişilere verdiği davetiyeye okuntu, okuntuyu dağıtan kişiye de okuyucu denmiştir. Günümüzde Sivas Alacahan köyünde de okuntu ve okuyucu geleneği halen devam etmektedir.

Düğün sahibi belli bir ücret karşılığında okuyucu ile anlaşır ve düğününe katılmasını istedikleri kişilere okuntularını yollar, yakınlık ve önem derecelerine göre okuntuların dağıtılması sağlanır. Bu okuntular düğün sahibinin ekonomik durumuna göre değişir. Ekonomik durumu daha iyi olanlar, daha güzel hediyeler gönderirken ekonomik durumu daha zayıf olan kişiler ise daha ucuz hediyeler gönderir.

Okuntular genellikle kumaş (elbiselik), havlu (peşkir), atkı (başörtüsü olarak yaşlı kadınlar kullanır) mendil, patik gibi kıyafetler olurken, bazen de bardak, yumurta, şeker gibi eşyalar da olabilir. Ayrıca okuntular düğün sahibinin hısımlık, komşuluk, yakınlık ve önem derecesine göre belirlediği farklı eşyalar olabilir. Düğün sahibi önem verdiği birine havlu veya elbiselik kumaş gönderebilirken, daha uzak akrabalık ilişkisinin olmadığı birine sadece şeker gönderip düğününe davet edebilir.

Düğün sahibi uzaktaki akrabalarını telefon ile düğüne çağırdığı zaman okuntusunun olduğu söylenir ve düğüne gelen hatırlı kişilerin okuntusu düğüne geldiği zaman verilir.

Düğün sahibi düğün başlamadan önce onlarca yazma alır, bunların bir kısmı okuntu olarak dağıtılırken bir kısmı da gelin evine gönderilir. Gelin ve arkadaşları tarafından çevresi oyalanarak, gelin alımından sonra gelin görmeye gelen akrabalara, gelin ve kaynanası tarafından hediye olarak verilir. Kalan yazmalar ise düğün konvoyunda bulunan araçların aynalarına takılır.

Okuntu biter, okuyucunun herkese gidip gitmediği tekrar sorulur ve böylelikle kimseyi ihmal etmediği netleştirilir.

Okuyucu, düğünün hangi gün başlayacağı, kına gecesi ve güvey ekmeği (damat yemeği) yuka üstü (yufka üstü) örtü üstü (çeyiz bakma) ve gelin alma geleneğinin hangi gün olacağına kadar hepsini davetlilere sözlü iletir. Hatta Komşular ?´filanın düğünü varmış sana okuntu geldi mi?´´ diye birbirlerine sorar.

 Yuka üstü: Damat evinde hummalı bir hazırlık başlar, düğün için ilk önce yufka ekmek,  sini bağlama (baklava) içli köfte yapmak üzere aile efradından becerikli hanımlar toplanır. Yufka yapmaya başlanır, gün içinde düğünü duyan okuntuyu alan davetliler, yufka yapılırken gelir ?´hayırlı olsun´´ dileklerini iletirler. Yufka yapılan yerde bir minderin altına getirilen hediyeler (seccade, elbiselik, patik vb.) veya paralar yufka yapanlara bırakılır.

Yufkacılara hediye getiren hanımlara sofra kurulur, sofrada yufka, helva, yoğurt, yağda yumurta gibi ikramlarda bulunulur.

O dönemlerde düğünlerin en önemli şahsiyetlerinden bir olan düğün kahyası olurdu ve düğün organizesi ondan sorumluydu. Eksikleri getirir, yiyecek içecek veya düğün için gerekleri organizasyon ve eğlenceden sorumlu olurdu, kahyanın görevi düğün bitene kadar bitmezdi.

Erkek tarafı başka köyde veya uzakta ise düğün kahyası, köyden birini gelin alma gününü haber etmek üzere erkek tarafına gönderirdi, buna ?´salıkcı´´ denirdi. Salıkcı habersiz gider, düğün sahibini bulur haber ederdi. Yolda kız tarafının gençlerine yakalanırsa gençler salıkcıya ceza verir, suya basar veya benzeri eğlenceli cezalar verirlerdi.

Yufka üstü geleneğinden sonraki gün yemek verme adeti sıradadır. Yemek için köy halkı davet edilir, sofralar hazırlanır, öğleden sonra akşama kadar gelene gidene yemek verilirdi.

Bu yemek için bir gün önceden hazırlanan içli köfte sıcak haşlanır, üzerine bol tereyağı dökülerek, genelde yayla çorbası, taze fasulye, baklava gibi çeşitlerle ikram edilirdi. Ana yemeklerde değişiklik olsa da Alacahan´da içli köfte önemli bir gelenektir. Bir gün önceden kesilen koyun, dana veya diğer büyük baş hayvandan elde edilen etle, içi etle doldurulur, dışı etle yoğurulur ve hazırlanırdı.

Yemek verilirken uzaktan gelen davetliler varsa davul zurna ile karşılanır, karşılanan aile davulcuya bahşiş verir ve misafir eve kadar davul eşliğinde getirilirdi.

Aynı gün içinde kız tarafında ise gelin hamamı vardır, gelin hamamı da çok eğlencelidir. Geline ve akranlarına amcasının veya yakınının birinin evinde hamam yaptırılırdı. Hamamda yemekler yenir, türküler söylenir, keseler atılırdı.

Yemek verildiği gün damat evinde ise eğlence düzenlenir, halaylar çekilir, ertesi gün için hazırlıklar yapılırdı. Konuklar ertesi gün için erken kalkmaya hazırlanırdı çünkü erken kalkmayan kişiye, aile efradından bir gurup genç tarafından ceza verilirdi.

Erkenden damat evinde kahvaltı hazırlığı başlar, konuklar nerede misafir oluyorsa hepsinin damat evine gelmesi beklenirdi. Erken kalkamayan konuklar tespit edilir, kaldığı evin kapısına davul zurna ile dayanılırdı.

Geç kalkan beylerin yüzlerine tandır bacalarından alınan is sürülüp, yüzü karartılır, üstüne un atılır, bazen ters eşeğe bindirilir, bazen de yaya olarak yüzleri boyalı bir şekilde köy içinde güle eğlene gezdirilerek, damat evine getirilir ve kahvaltıya katılması sağlanılırdı.

Kahvaltı yapılır, düğün için hummalı hazırlıklar son hızla devam ederdi. Herkeste mutlu bir koşuşturma

Yüz boyama, kahvaltı derken gün öğleye yaklaşır ve örtü üstü dedikleri çeyiz görmeye, damat evinden bir gurup bayan giderdi. Kız tarafı da hediyeler alır, çeyiz görmeyi gün içinde bitirirlerdi.

Akşamüstü köyün muhtarı, köyün ileri gelen beylerini toplar, kız evinde çeyizleri yazar, hepsi altına imza atardı. Bu çeyiz kağıdı kızın sandığında veya kızın ailesi tarafından saklanırdı.

Çeyiz yazma bittikten sonra, çeyiz toplanır, sandıklara basılır, paketlenip hazırlanırdı. Yatak yorgan sarılır, sabaha gelin alırken evden çıkarılmak üzere kenara yığılırdı.

Aynı günün akşamı kına hazırlanır, hem geline hem damada kına gecesi yapılırdı. Gelinin kınası yakılır, kına yakılırken gelin elini açmazdı. Eline ailenin imkanına göre altın veya bilezik konulduğunda gelin elini açardı. Eğlenceler yapılır, oynanır, halaylar çekilirdi.

Kız tarafı damat tarafına göre daha hüzünlü olurdu. Kız evinde kına gecesi bittiğinde kız tarafından bir gurup, erkek tarafına kına yakmaya giderdi. Erkek tarafı gelin almanın havasını yaşar, daha mutlu eğlenceli olurdu. Damada kına kız tarafından teyze, hala kim varsa o yakar, kına yakıldıktan sonra damadın önüne bir örtü, mendil ne varsa açılırdı. Herkes kına hediyesi olarak para atardı. Aile yakınları, dayı, amca gibi büyükler, daha fazla para atarken diğer konuklar yakınlıklarına göre daha az miktarda para atarlardı.

Kına gecesi geç saatlere kadar eğlence ile devam eder ve bittiğinde daha yorgunluk atılmadan gelin tarafı erkenden gelin almaya hazırlanırdı. Sabah davul zurna ile gelinin kapısına dayanılır, kapı açılmaz bahşiş istenir, bahşişi alan kız tarafı kapıyı açardı. Akşamdan hazırlanan çeyiz, getirilen bir araca yüklenir ama en sona sandık kalırdı. Sandığın üstüne bir çocuk oturur o da pazarlık yapar ve isteği bahşişi üç aşağı beş yukarı alırdı.

Gelin hazırdır artık, annesi, babası ve aile büyüklerinin elini öper, vedalaşır, ağlayarak tekbirlerle, dualarla yeni yuvasına gitmek üzere gelin arabasına bindirilir. Damat tarafının oluşturduğu konvoy ile gezdirilip kaynana evine indirilir. Gelin inerken dualar okunur, yüksek yerden buğday, kuruyemiş, içine bozuk paralar konulan kese, gelinin başına dökülür, geline küp veya bardak kırdırılır.

Gelinin kendi evi olsa bile yemek verileceği için akşama kadar kaynana evinde dururdu.

Gelin alınmış olsa da davul susmamıştır. Damat evinde güvey ekmeği denilen yemek verilecektir, yemek genelde öğlende verilir. Damat yemekten sonra başka bir eve götürülür, damat ayrı bir evdedir, gelin ayrı yerdedir. Damat için özel bir oda hazırlanır, yere yün döşek serilir, damat onun üzerinde oturur, yanında sağdıç vardır. Köyden damat görmeye gelenler olacaktır, ellerinde birer paket lokum çikolata veya başka hediye ne varsa götürürler.

Damat çocuk bile hediye ile içeri girse ayağa kalkar,  otur demedikçe oturamaz.  Genelde damadın akranları hediye getirir, damada ne isterse yaptırırlar. Örneğin bebek memesi içine biberli lokum koyup damada emdirirler, bu gibi muziplikler akşam ezanına kadar devam eder, damat her gelene ayağa kalkar hürmet eder, oturduğu döşekten bu tarafa adım atamaz çünkü cezası vardır. Hürmetle karşılayıp hürmetle uğurladığı misafirleri gönderir. Düğün bu geleneklerle bitirilirdi.

Düğün geleneklerinde erkek tarafının yükü kız tarafına göre daima daha ağırdır ve her teferruatı düşünen, masrafı üstlenen çoğunlukla erkek tarafıdır.

Günümüzde düğün adetlerimizin birçoğu unutulmaya yüz tutsa da; teknolojinin gelişmesi, ekonomik şartlar, kültürel değişiklikler ve davetiye kullanımının çoğalması ile yavaş yavaş unutulsa da, modern çağa ayak uydurmaya, yemekler hazırdan verilmeye başlansa da halen Alacahan köyümüzde bulunan bir tane okuyucu zamana ve teknolojiye meydan okumaya devam ediyor.

Evet bazıları için gereksiz bir teferruat gibi görülse de adet, gelenek, örf ve ananelerimiz yaşamak, yaşatmak lazım. Çünkü bizi bir arada tutan manevi ve milli değerlerimizdir bunlar. Birlik ve beraberliğin sürekliliğini yakalamak açısından da büyük bir öneme sahiptir. Nasıl güçlü kalınacağı ve dağılmadan bütün olunacağını her zaman hatırlatan yapılardır.

Not: Üniversiteden bir hocamızın düğün geleneğini yazmamı istemesi üzerine kaleme aldığım bu yazıyı sizlerle de paylaşmak istedim. Kalın sağlıcakla.

YAZARIN DİĞER YAZILARI