SIZLAYAN YAZI

4 yıl önce

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Dönüp de bakmazsın ölülerine. Lut kavminden de değilsin sen, hazdan olmayacak mahvın. Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın. Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıtını. Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına. Tanrı´ya yakarır ama firavunlara taparsın. Musa Kızıldeniz´i açsa önünde, sen o denizden geçmezsin.

Ey kavmim... Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Korkarsın kendinden olmayan herkesten. Ve sen kendinden bile korkarsın. Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı sen pazarda satarsın. Hazreti İsa´yı gözünün önünde çarmıha gerseler, sen başka şeylere ağlarsın. Gündüzleri Maria  Magdalena´yı ´fahişe´ diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çabalarsın. Zebur´u, Tevrat´ı, İncil´i, Kuran´ı bilirsin. Hazreti Davud için üzülür ama Golyat´ı tutarsın.

Ey kavmim... Sen ki peygamberlerinin dediklerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.

Dönüp de bakmazsın ölülerine. Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın. Ama sen kendi acına da yabancısın. Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin. Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın. Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin. Ve nefret edersin dilencilerden. Utancı bilir ama utanmazsın. Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın. Bütün seslerin arasında yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen.

Ey kavmim... Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Sana yapılmadıkça işkenceye karşı çıkmazsın. Senin bedenine dokunmadıkça hiçbir acıyı duymazsın. Örümcek olsan Hazreti Muhammed´in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin. Her koyun gibi kendi bacağından asılır, her koyun gibi tek başına melersin. Hazreti Hüseyin´in kellesini vurmaz ama vuranı alkışlarsın. Muaviye´ye kızar ama ayaklanmazsın. Hazreti Ömer´i bıçaklayan ele sen bıçak olursun.

Ey kavmim... Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Ölülerine dönüp de bakmazsın. Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın. Ama arkana baktığın için taş kesileceksin. Ve sen kendine bile ağlamayacaksın. Komşun aç yatarken sen tok olmaktan hayâ etmezsin. Musa önünde Kızıldeniz´i açsa o denizden geçemezsin. Tanrıya inanır ama firavunlara taparsın.

Ey kavmim... Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.

???

Okuyunca deli rüzgârlar estiren bu şiir, Lübnanlı yazar Halil Cibran´a  aittir. Sanıldığının aksine Ahmet Altan´ın değildir. Altan, bunu defalarca da ifade etmiştir. İkiyüzlülüklerden bıkıp vatanını terk etmiş, insanoğlunun sınırları aşması karşısında, kimin çığlığı olabilirdi ki zaten bu dizeler?

Nasıl bir yüze vuruş, nasıl bir haykırıştır ki bu, utandırır pas tutan yürekleri. Okurken düşündüren ve kendinde aramakta korktuğun özellikleri bir anda seriverir gözlerinin önüne. İnsanı asırlara götürüp, bir anda da günümüze getiriverir.

Ahhh !!!

Çok doğru para dileniriz, şefkat dileniriz, merhamet dileniriz bunu da en modern, en nitelikli şekilde yaparız.

Ama nefret ederiz dilencilerden.

Ağıtlar yakar yüreklerimiz belki elde edemediklerimize ama yüreğimizin ağıtını bile duymayız.

Şu küre-i arzda kibir abideleri gibi dolaşırız.

Daha dün ölümsüzler gibi dolaşanlardan geriye ne kaldı görmeyiz.

Makamından ve unvanından aldığımız güçle, küçük dağları ben yarattım, der gibi basarız yere de  makam bitince toprağa ne kadar  da yakın olduğumuzu bir daha görürüz.

Emin olmadan sırf egolarımıza iyi geliyor diye, kötü her dedikoduyu dinler, bir kere de yanıldım mı acaba demeyiz.

Her kötülüğe bir kötülükte biz katar ama kendimizi temiz görürken nasıl da bir üstünlük hastalığının pençesine yakalandığımızı bir türlü görmeyiz.

Zedelenen merhameti,  adaletini yitirmiş kalpleri ve canileşen insanları görürüz de üç maymunu oynarız.

Bugün dilimize geleni söyleyip kendimizi iyi hissederiz. Kırarız kalpleri bilerek veya bilmeyerek. Yarın da her şeyi unuturuz hemen.

Ama her sözümüzün, her halimizin kayda geçtiği bir yerin olduğunu hiç hatırlamayız.

Sahibi olmadığımız ama bize zarar vermeyen mutlulukların düşmanı oluruz. İçimizdeki hırs, haset ve fitne ateşi amansızca yanmaya başlayıverir o anda.

Başkalarının hayranlığını, ilgisini, takdirini kazanmak için bukalemun gibi girmediğimiz renk kalmaz.

Bu dünyada kimseleri beğenmeyiz ama ölünce kabristanda kimlerle yan yana yatacağımızı bilmeyiz.

Bir sürü dokunmatik şeyi olan ama birbirlerinin hayatlarına dokunamayan, vurdumduymazlığın en vahim örneklerini asıl biz gösteririz. 

Çok konuşuruz, sadra şifa tek kelime söylemeyiz. Çok yazarız, kelimelerin hakkını vermeyiz. Çok biliriz ama hiç idrak etmeyiz.

Güvenilir olmak peygamber mirası iken, kendimizden emin ama başkalarından hep şüphe duyarak yaşarız.

Yanlışın her tarafa sirayet ettiği, her köşeyi sardığı bir zamanda, doğrunun kulağa elbette çok tuhaf geleceğini biliyorum. Ne yazık ki bazılarının derin ve ıstıraplı uykusundan hiç uyanmayacağını da biliyorum.

Ama artık kendimize şöyle bir dönüp bakalım. Her şeyin yarım kalmaya mahkum olduğu, tamamlamanın imkânsız olduğu bu dünyada ne kadar eşref-i mahlukat, ne kadar esfel-i safilin yaşıyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI