SULTANA MUHTAÇ OLMAYAN ÂLEMİN SULTANIDIR

4 yıl önce

Bundan kırk elli yıl öncesine kadar köyüm insanının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktı. Sahip oldukları arazilerde yetiştirdikleri buğday, arpa, yulaf mercimek vs. gibi ürünlerdi. Her ailenin ihtiyacına yetecek kadar ürün ayrılır, ihtiyaç fazlası satılarak evin diğer ihtiyaçları karşılanırdı. Şehirle irtibatın yok denecek kadar az oluşu ve ekonomik nedenler, her köylü ailenin, giyim, kuşam ve yiyecek ihtiyacını kendi imkânları ile karşılamasını zorunlu kılıyordu çünkü.

Bugün çarşı pazardan temin edilen her ürünü köylü kendi üretirdi. O vakitlerin köylü toplumu, kendi kendine yetebilen, üretebilen bir toplumdu.

Aynı zamanda bir kırsal kesim kültürü vardı. Anadolu´nun hemen her tarafında bu kırsal kesim kültürünün müşterek yanlarını görmek mümkündü.

Aile bireyleri arasında geleneğe dayalı bir iş bölümü söz konusuydu.

Ailede büyük erkek kardeş, babanın çift işlerinde birinci derecede yardımcısı ve pek çok sorumlulukları vardı. Babadan sonra babanın yaptığı işlerde yetki ve otorite ondaydı, kardeşleri koruyup kollamak onun sorumluluk alanına girer, askere gitmeden öncede genellikle evlendirilirdi.

Kız kardeşler, ablalar ise annenin yaptığı işleri öğrenir; evin mutlak temizlik işlerinin yanında bağ bahçe işlerini yapar, süt, peynir yapımı ve çeyizlik işlerde sanat öğrenirdi.

Köy yaşantısında okula başlamadan önce ve okullu olduktan sonra çocuğun yaşına göre yapacağı işler olurdu. Evin etrafında veya merada hayvanları otlatır veya koyun güder, küçük çoban diye de görenlerin sevgisini kazanırdı.

O dönemlerde iş yapan, üreten sorumluluk duygusu taşıyan çocuklar mutluydu. Böyle bir kültürde yaşamış olan bizler yaptığımız işlerin akşam aile büyükleri arasındaki sevgi ödülünü almanın mutluluğu ile uyurduk. Sevgi almanın sınırı yoktu, daha fazlasını almak o sevgi zincirini koparmamak ve aile bütünlüğü ile yaşamanın keyfini çıkarmak için ertesi gün işimizin başına büyük bir hızla geçerdik. Yorulurduk belki ama hep birlikte bir şeyleri üretmenin, çalışmanın, emeğin karşılığını almanın sonsuz mutluluğunu yaşardık.

Her ailenin en az bir çift öküzü ve en az bir sağılır ineği olurdu ki bunlar köylünün olmazsa olmazlarıydı. Yetmişli yıllardan itibaren bir çift öküzün yerini traktör almaya başladı. Traktör ekonomik gücün en önemli göstergesiydi. Traktöre sahip aile, zengin aile kategorisine girerdi. Tarımsal mücadele yetmişli yıllarda gelişen teknoloji ile devam etti.

Son yarım yüzyıl içerisinde kırsal kesimde büyük bir sosyal ekonomik değişim yaşandı. Bugün artık birçok kimse üretmiyor, sadece alıyor, tüketiyor ve yaşıyor. Ben bu hızlı değişimi kendi köyümde ve çevre köylerde çok açık görebiliyorum maalesef.

Şimdiye kadar köylerde efendi olmanın faydalarını anlatmaya çalışırken, gelişen teknoloji çocukların evlere mahkûm olmasına, köylerin boşaltılması ise tarım ve hayvancılıktan haberi olmayan, üretmeyen, sadece tüketen bir neslin büyümesine neden oldu. Bu geleceğimiz için gerçekten üzücü ve endişe verici bir durumdur.

Atalarımızın ?´Ağaç yaşken eğilir.´´düsturuna binaen bir an önce ilköğretim çağındaki çocukların el becerileri, tarım ve hayvancılık sorumlulukları, pratikte uygulanmaya başlanmalı ve acilen buna yönelik projeler üretilmeli ve faaliyete geçirilmelidir. Çocuklarımız doğayla, toprakla tanıştırılmalı tüketmenin değil, üretmenin en büyük mutluluk olduğu idrak ettirilmedir. Bugün çağdaş olarak kabul edilen Avrupa toplumlarında  mesleki gelir seviyesi olarak çiftçiliğin, her zaman ilk 5´te yer aldığını burada hatırlatmadan geçmek istemiyorum.

Yakın zamanda bir toplantıda çok saygı duyduğum, Sivas´ımızın yazar ailesi Fatma -Mahir Pekşen çifti ile tarımdan konuşurken, yazımızın başlığı olan, Ziya Paşa´nın gazelinden bir dizeyi aktardı Mahir Bey: ?Sultana muhtaç olmayan alemin sultanıdır.?Sözün manasına ve inceliğine iyi bakmak gerekir.

İşte bu söz bizim hayat düsturumuz olmalı ve üretip muhtaç olmama yönünde kendi töremize, değerlimize, değerimize, kısacası özümüze bir an önce dönmeliyiz. Yoksa kaybeden biz ve ne yazık ki yeni nesillerimiz olacak.

Teknoloji bağımlısı olan çocukların ancak doğada, tarım ve hayvancılıkta, üretimde sonsuz mutluluğu yakalayacaklarına inancım tamdır. Yeter ki bu konuda gereken çalışmalar yapılsın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI