CENNETLE MÜJDELENEN ON SAHABİDEN BİRİ OLAN ABDURRAHMAN BİN AVF (r.a.)

CENNETLE MÜJDELENEN ON SAHABİDEN BİRİ OLAN ABDURRAHMAN BİN AVF (r.a.)

Uğur YILDIRIM

2 yıl önce

Saadet devrinde sevgili Peygamberimiz ve ashabı türlü sıkıntılar, zorluklar çekmişti. Ama hepsi bir gaye için, hedefe ulaşmak içindi. Onlar kıyamete kadar yıldızlar gibi bu ümmetin önünü aydınlatacak hayatımıza ışık tutacaklardır. Sözleriyle, halleriyle, yaşantılarıyla...

Mal canın yongasıdır derler. Verebilmek zordur. Ama gaye Allah'ın rızası olursa her şey O'na feda edilebilir. Saadet devrinde kurulan kardeşlikler verilen sadakalar yapılan yardımlar hep bu gaye içindi. Mal da can da Allah ve Resûlü'ne feda edilmişti. Abdurrahman bin Avf'ın (r.a.) hayatı bu yönde güzel bir örnektir.

O ilk sekiz Müslümandan biri. Hz. Ebubekir Sıddîk (r.a.) vasıtasıyla İslâm'a girdi. Hayatta iken Cennet'le müjdelenmiş. Vermek, bezletmek onun ayrılmaz vasfı olmuştur.

Medine'ye hicretinde Fahri Kainat (s.a.v.) Efendimiz onu Saîd bin Rebî (r.a.) ile kardeş yapmıştır. Saîd (r.a.) Medine'nin zenginlerindendi. Hemen Abdurrahman bin Avf (r.a.) ile malını, servetini paylaşmak ister. Fakat Abdurrahman (r.a.) ona: "Kardeşim! Allah sana, malına, mülküne, çoluk çocuğuna bereket versin. Sen bana çarşının yolunu göster. Ben orada biraz alış-veriş ile meşgul olur, ihtiyacımı karşılarım" diye cevap verir.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, Abdurrahman'ın (r.a.) bu sözlerini duyunca pek memnun olur ve ona hayır duada bulunur. Kısa zamanda zengin olan Abdurrahman bin Avf (r.a.): "Taşa uzansam, o taşın altında ya altına veya gümüşe rastladığımı görürüm" der.

UHUD GAZİSİ

Canıyla malıyla sevgili Peygamberimize hizmet eden Abdurrahman İbn Avf (r.a.) Uhud'da yirmi yerinden yara almış fakat Efendimizin yanından hiç ayrılmamıştır. "Ceyşü'l-Usre" denilen Tebük seferi için malının tamamını bağışlamıştır.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin vefatlarından sonra validelerimizin hizmetlerinde bulunmuş. Bir defasında bağını satıp, parasını annelerimize hediye etmiştir.

Bir defasında da 700 deve yüklü kervanı Medine'ye girince büyük bir gürültü olmuştu. O sene Medine'de kıtlık vardı. Aişe (r.anha) validemiz: Bu ne gürültü? diye sorar.

Abdurrahman bin Avf'ın kervanı geldi. Buğday, un, yiyecek taşıyor, denilince Aişe (r. anha): "Allah onun verdiklerini dünyada bereketlendirdi. Ahiretteki sevabı da daha büyüktür. Resûlullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum: Abdurrahman bin Avf emekleyerek Cennet'e girecektir."

ALLAH YOLUNDA İNFAK

Bu müjde Abdurrahman bin Afv'a (r.a.) ulaştırılınca, 700 deve yüklü o büyük kervanını Allah yolunda infak eder.

O son derece kerîm idi. Serveti arttıkça cömertliği de o nisbette artıyordu. Allah yolunda dağıtmak onun zevki haline gelmişti. Kalbi, Allah, Resûlullah sevgisiyle dolu, iffetli, merhametli, müşfik ve çok cömertti. Dünyayı ahirete tercih etmemiş, servet ve mal sahibi olmaya ehemmiyet vermemişti. Önce tam Müslümanca yaşamayı her şeyin üstünde tutmuştu.

Abdurrahman bin Avf, ticâretle meşgul olurdu. Bu sebeple çeşitli yerlere ticâret için giderdi. Şöyle anlatır: Peygamber efendimize peygamberlik emri bildirilmeden bir yıl önce, ticâret için Yemen'e gittiğim zaman, Askelân bin Avâkir-ül-Himyerî'ye misâfir olmuştum. O zât, çok yaşlı idi ve ona her varışımda ona konuk olurdum. O da bana Mekke'den haber sorarak derdi ki:

- İçinizde kendisi hakkında haber ve zikir bulunan zât zuhûr etti mi? Dîniniz hakkında size karşı olan bir kimse var mı?

Ben de hep, "hayır, yoktur" derdim.

O'na kitap indirdi

Nihâyet, Resûlullah efendimize peygamberlik bildirilip, İslâm dînini insanlara gizlice tebliğ etmeye başladığı sene idi. Yemen'e yine gidip aynı zâta misâfir olduğumda bana dedi ki:

- Ben seni ticâretten daha hayırlı bir müjde ile müjdeleyeyim mi?

- Evet, müjdele.

- Hiç şüphesiz, Allah senin kavminden, kendisinden râzı olduğu, seçtiği bir peygamber gönderdi ve O'na Kitab da indirdi. O, insanları putlara tapmaktan men edecek ve İslâmiyete da'vet edecek. Hakkı buyuracak ve işleyecek, bâtılı da men ve iptâl edecektir. O, Hâşimoğullarındandır. Siz O'nun dayılarısınızdır. Dönüşünü çabuklaştır! Gidip O'na yardımcı ol! Kendisini tasdîk et ve şu beytleri de Ona götür!

Yemenli ihtiyârın söylediği beytleri ezberleyip, Mekke-i mükerremeye döndüm ve Hazret-i Ebû Bekir ile buluştum. Ona, Yemenli ihtiyârın söylediklerini haber verdim. Ebû Bekir dedi ki:

- O kimse, Abdullah'ın oğlu Muhammed aleyhisselâmdır. Allahü teâlâ, Onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Hemen Ona gidip îmân et!

Hemen Resûlullahın evine gittim. Resûlullah efendimiz beni görünce gülümsedi ve sordu: - Arkanda ne haber var, ey Abdurrahman?

- Yâ Muhammed, bu ne demek?

- Bana tevdî edilmek üzere o kimsenin seninle gönderdiğini getir, ver. Hiç şüphesiz onu bana gönderen Hımyeroğulları mü'minlerinin üstünlerindendir.

Gerçek kardeşlerimdir

Resûlullah efendimizin bu sözlerini işitince hemen Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman olma şerefine kavuştum ve Yemenli ihtiyârın söylediği beytleri okuyarak, onun anlattıklarını anlattım. Bunun üzerine sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:

- Zaman zaman öyle mü'minler bulunacak ki, onlar beni görmeden bana inanacak ve beni tasdik edeceklerdir. İşte, bunlar, benim gerçek kardeşlerimdir.

Hazret-i Abdurrahman İslâmiyeti kabûl edince diğer Müslümanlar gibi eziyet ve işkencelere mâruz kaldı. Böylece vatanını terketmek suretiyle hicrete mecbur oldu. Habeşistan'a hicret eden müslümanlarla beraber bu memlekete gitti. Çok geçmeden Peygamber efendimiz Medine-i münevvereye hicretinden sonra Medîne'ye gelerek Resûlullaha katıldı.

Hazret-i Abdurrahman bütün harplerde bulundu. Bedir'de kahramanlıkları çok oldu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Bedir muhârebesinde şâhit olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatır:

Savaş esnâsında yanımda ensârdan iki genç belirdi. Gençlerin gayreti hoşuma gitti. Kendilerine muhabbetle baktım. Gençlerden biri yanıma yaklaşarak dedi ki:

- Biz, islâm düşmanı Ebû Cehil'i öldürmeye azmettik. Fakat kendisini tanımıyoruz. Onu bize gösterir misin?

- Peki siz bu işi başarabilecek misiniz?

- Resûlullaha ve İslâm dînine hakâret eden kimse sağ olduğu müddetçe, bizim sağ kalmamızın bir önemi yoktur. Allaha yemin ederiz ki, onu gördüğümüzde, kanımızın son damlasına kadar, onu öldürmek için çalışacağız.

Hanginiz öldürdü?

Gençlerin bu kararlı hâline gıpta ettim. Bu arada Ebû Cehil karşıdan geçiyordu. Gençlere dedim ki:

- İşte aradığınız, şu karşıdan geçmekte olan kimsedir.

Ebû Cehil'i gören gençler, Ebû Cehil'in askerlerinin çokluğuna bile bakmadan, kılıçlarını çektikleri gibi, üzerine atıldılar. Ebû Cehil'in askerleri hiç beklemedikleri böyle bir durum karşısında donakaldılar. Onların şaşkınlıkları geçmeden, gençler, Ebû Cehil'i öldürünceye kadar kılıç darbesine tuttular.

Sonra dönüp Resûlullahın huzuruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler. Peygamber efendimiz çok memnûn olarak, gençlere sordu:

- Bunu hanginiz öldürdü?

İkisi de birden dediler ki:

- Ben öldürdüm.

Bunun üzerine, gençlerin kılıçlarını muâyene ettikten sonra;

- İkiniz öldürmüşsünüz, buyurdu.

Abdurrahman bin Avf hazretleri, Uhud savaşında yirmi yerinden yaralandı. 12 dişi kırıldı. Peygamber efendimiz, Medîne'de kendisini Saîd bin Rebii hazretleri ile kardeş yaptı. Kardeşi, malına ve servetine onu da ortak yapmak istediğinde şöyle dedi:

- Aziz kardeşim, Allah sana ve çoluk çocuğuna bereket ihsân etsin, malını çoğaltsın! Sen bana çarşının yolunu göster, ben orada ticâret yapar ihtiyâçlarımı karşılarım.

Bu serveti nasıl kazandın?

Bu sözü Peygamber efendimize bildirilince, çok sevindi. Kendisine hayır duâ etti. Bu duâdan sonra yaptığı ticâret sebebiyle kısa zamanda çok zengin oldu. Buyururdu ki:

- Taşa uzansam, o taşın altında ya altına veya gümüşe rast gelirdim.

Abdurrahman bin Avf hazretlerine sordular:

- Bu büyük serveti nasıl kazandın?

- Çok az kâra râzı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim.

Abdurrahman bin Avf, Resûlullahın sağlığında Allah yolunda çok mal harcadı. Üç kere malının yarısını verdi. Birinci defa 4000 dirhem, ikincide 40.000 dirhem ve üçüncüde de 40.000 altın sadaka olarak Allah yolunda dağıttı.

Uhud savaşı esirlerinden 30 tanesini azâd ettirdi ve her birine 1000 altın dağıttı. Tebük seferi için 500 at ve 500 yüklü deve verdi.

Birgün buğday, un ve çeşitli zahire yüklü 700 devesi ile Medîne'ye girdiğinde, Hazret-i Âişe, Resûlullah efendimizin;

- Abdurrahman bin Avf, Cennete emekliyerek girer, buyurduğunu bildirince, Abdurrahman bin Avf, develerin hepsini yükleriyle birlikte Allah yolunda dağıtacağını söz verip, onu şâhit tutmuştur.

DEVAMI YARIN

YAZARIN DİĞER YAZILARI