“TÜRK VE İSLAM DÜNYASINDAKİ SİNSİ TEHLİKELİ, İRAN”

“TÜRK VE İSLAM DÜNYASINDAKİ SİNSİ TEHLİKELİ, İRAN”

Uğur YILDIRIM

2 yıl önce

-İran bölgesinde ve Küresel arenada Şia eksenli mezhepçi bir anlayış ile kendisine bölgesel tehdit olarak Türkiye’yi ve Suudi Arabistan’ı görürken, Küresel arenada ise İsrail ve ABD’yi görüyor. İran, Türkiye ile olan örtülü savaşını Irak ve Suriye’de taşeron örgütlerle verirken, Azerbaycan’da ise Ermenistan’a verdiği gizli destekle perde arkasında yer aldı. Diğer bir yandan da mezhep çalışmalarını İslam ülkelerinde yaymak ve genişletmek için ekonomik parametrelerle ciddi çalışmalar yürütüyor.

-Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz aylarda çıkan bir ses kaydı hem İran’ın dış politikadaki Türkiye aleyhindeki saldırganlığını tescillerken, diğer yandan da İran’ın Irak’taki etkinliğini ve milis gruplar üzerinden terör örgütlerine verdiği desteği tescilledi. İran, Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir figür olmasındaki korkusunu yayınlanan ses kaydındaki İran Devrim Muhafızlarına bağlı İstihbarat Kurumu Başkanı Hüseyin Taib’inin kardeşi Ammar Karargahı’nın sorumlusu şii muhafazakar politikacı olan Mehdi Taib’e ait bir ses kaydı ile yayınladı. Bu kayıtta; Irak’taki Türk askeri varlığını hedef aldıklarını açık ve net bir şekilde ifade etmişti. Bu ses kaydının akabinde de ABD Savunma İstihbarat Ajansı İran menşeili grupların Türk askerlerinin de bulunduğu Musul’daki Başika Üssüne yapılan saldırıyı raporlamıştı.

-1979 yılında Mollaların iktidara gelmesiyle yeni kurallara göre kurulan İran'ın Arap ülkelerindeki savaşları günümüze kadar tırmanarak genişledi.

-İran'ın bölgedeki gizli savaşları, mümkün olduğu sürece ekonomik sektörlerin çeşitli alanlarına sızmayı da kapsıyor. Bunu da bu ülkelerdeki konumunu güçlendirmesine yardımcı olmasını umduğu yerel yapılar, organlar ve aktörlerle ortaklıklar ya da bağımsız faaliyetler yoluyla gerçekleştiriyor. Her halükarda, İran, finans ve gayrimenkul alanını kontrol etmeye, ticaret ve turizm faaliyetlerinde mezhepsel çalışmaları da genişlemek için çalışıyor.

-Arapların dünyasında İran'ın gizli savaşlarının en sinsisi; devletin, milletin etkili ve nüfuzlu kesimlerine kur yapması olduğunu bilmeyen yoktur. İran’da 36 milyon şii Azeri Türkmen İran vatandaşıdır. İran kamu kurumlarında hiç bir Sünni görev alamaz. Asker, polis, savcı, devlet memuru olamaz. İran kamu kurumlarında şii olmayan hiç bir iran vatandaşına güvenmez. Sünnilere olan nefreti onların kalbinden kimse sökemez. Yani o kadar kin ve nefretle Sünnilere bakıyorlar. İran destekli “Haşdi Şabi milisleri” hayvan suretindeki katillerdir.

-İran’ın vekalet savaşlarını yürüten Haşdi Şabi gibi İran’in desteklediği milislerin sadece Irak’ta değil, Yemen’de, Suriye’de Türkiye’nin askeri birliklerine karşı saldırı girişimleri olduğu biliniyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat Kalkanı bölgesi ve Suriye’de yaptığı operasyonlarda zaman zaman İran güdümlü Şii milis grupları ile karşı karşıya geliyor.

-Irak’ta PKK tarafından kurulan Sincar’daki Yezidi ve Sünni Arapların oluşturduğu “Sincar Direniş Birlikleri, YBŞ” adlı milislerle, İran güdümlü Şii milislerle yapılan operasyonlar gizli değil.

-Tarihi boyunca İslam ve Türk Cumhuriyetleriyle savaşan İran, Hıristiyan bir devletle direkt savaşmayan tek İslam devletidir. İran’ın kendi vekâleti altında savaştıracağı her türlü örgüt ile sahada faydacı bir ilişki kurmaya müsait bir mezhep anlayışı vardır. Böylece hem doğrudan sorumluluğu kendi üzerine almıyorlar, hem de sahada farklı unsurları kullanarak hedef ve güç dağılımı yapıyorlar.

-Bu noktada özellikle Suriye ve Irak, İran için Ortadoğu’da bir harekat üssü ve tampon ülke konumunda. Zira İran, her ne kadar ABD işgali ile şekillenmiş olsa da 2003 sonrası Irak’taki Şii grupların Irak siyaseti ve idaresinin yürütücü konuma gelmesiyle Irak’ta yönlendirici güç konumuna da geldi. ABD, Irak’ı işgalinde İran’ın Irak’taki şii nüfusunu hesaplamada hata yaptı. Suriye’de Beşar Esad’ın devrilmemesini önleyen iki unsurdan biride İran olmuştur.

-Burada özellikle bilinmeli ki; İran, Türkiye’nin Kuzey Iraktaki Pkk terör örgütüne yaptığı temizlik operasyonlarından ve Suriye’deki Fırat Kalkanı operasyonundan fevkalade rahatsız ve hazımsız. Türkiye ile Irak Hükümetlerinin ilişkilerinin bozulması için her türlü kirli ilişkiye ve kumpasa destek vermekten geri kalmıyor.

-İran, 10 Ekim 2021’de yapılan Irak Parlamento seçimlerinde, İran’a yakın gruplar büyük bir yıkım yaşarken, kendilerine yakın şii guruplar azınlıkta kaldılar.

-İran, Türkiye’nin, BAE ile ilişki kurmasından, Suudi Arabistan’la Cemal Kaşıkçı cinayetinin ardından gerilen Suud ilişkilerinin tekrar normalleşmesi, İsrail’le normalleşme süreci, Libya hükümeti ile Deniz Kıta Saha Alanı anlaşması, Katar ile olan ilişkiler, Azerbaycan’ın 29 yılık işgal altındaki Karabağ sorunu çözmede askeri ve siyasi iradesini ortaya koyması, Türkiye Cumhuriyetinin, Rusya- Kazakistan savaşındaki arabuluculuk rolünden, Ukrayna ve Rus Tahıl sorununu çözümleyip Karadenizden İstanbul deniz tahıl ticaret yolunun açılmasındaki başarılarından ve küresel çözümleyici aktör olması sonucu İran son derece rahatsızlık duyuyor.

-İran, Rusya’ya bağımlı bir dış politika izlediği bilinen Ermenistan’ın Rusya’dan kopup Batı’ya yaklaşmasından da endişe duyuyor ve bunu engellemek için Ermenistan’ı destekleyerek onu rahatlatmaya çabalıyor. İran, Ermenistan’ı Türkiye’nin Kafkasya etkinliğini sınırlandırmak ve küresel anlamda Avrupa ve ABD’deki Ermeni diasporası üzerinde de belli bir söz hakkına sahip olmak için de destekledi.

-İran, 29 yıl işgal altındaki Karabağ işgalinde Azerbaycan’a vermesi gereken desteği devamlı Ermenistan’dan lehine kullandı. Azerbaycan’ın Karabağ’ı Ermeni işgalinden kurtarma sürecinde Ermenistan’a gizli silah desteği sağlarken, Azerbaycan’ın başarılı askeri müdahalesini engellemeye çalıştı. İran’ın, Azerbaycan’a olan olumsuz tutumunun başlıca nedenleri ise şöyle; İran’da vatandaşı olan 36 milyon Azeri Türkmen’in Mezhepsel Yüzü, Azerbaycan’daki Şiilerin Türkmen Milliyetçisi oluşu, Azerbaycan’ın Türk Cumhuriyetleri ile Coğrafi ve Bölgesel Konumu, Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleriyle iletişim kurması ile tarihi bağların yeniden kurulup ticaret, turizm ve işbirliğin artmasıyla Türk Cumhuriyetlerinin siyasi birliğinin kurulmasıdır.

-İran, Azerbaycan’ı 1812 ve 1828 Rus, İran savaşları sonucu İran’dan ayrılmış olmasına rağmen hala “ana vatanın bir parçası” olarak İran ile tarihsel, kültürel ve dinsel bağları olan bir coğrafya olarak görüyor.

-İranlılara göre Azerbaycan’da iktidarda kimin olması önemli değildir. Tahran’a göre; orta Asya’da Türk Cumhuriyetleri ile “siyasi birliğini sağlamış“ Bakü potansiyel “tehdit ve tehlikedir.”

-İran açısından Ermenistan-Azerbaycan çatışması bu potansiyel tehdidi zayıflatmak ve muhtemel zararlarını kontrol etmek açısından önemli. Zayıf ve yenilmiş bir Azerbaycan’ın İran’a tehdit imkânı zayıflar ve varlığını sürdürmek için Tahran’a bağımlı hale gelir. Zayıf ve yenilmiş bir Azerbaycan, İran’daki Azerbaycanlılar için çekim merkezi de olmaktan çıkar. Toprak bütünlüğünü koruyamayan, zayıf bir Türk-Azerbaycan kimliğinin İranlılığa karşı ideolojik, jeopolitik ve politik tehdit imkanını da azalmış olur.

-Ermenistan dahil bölge devletleri ve Türkiye ile Rusya gibi komşu büyük ve güçlü devletler Azerbaycan’ın zaferini kabul edip yeni şartlara göre pozisyon alırken, İran’ın hazımsızlığı çok şaşırtıcıdır. İran, Türkiye’nin Azerbaycan’ın toprağı olan Nahcivandan Türkiye ile Azerbaycan ticaretini, dostluğunu, kardeşliğini ve kültürel bağlarını birleştirecek karayolu ve demir yolu ağını hiç bir zaman görmek istememektedir.

-İran’daki 36 milyon Azeri Türk nüfusunu sosyolojik pencereden incelendiğinde, İran’ın Azerbaycan’a karşı olan bu hesap sürdürülebilir bir sonuç doğurmaz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI