“RUSYANIN PROPLEMLİ FEDERAL YAPISI”

“RUSYANIN PROPLEMLİ FEDERAL YAPISI”

Uğur YILDIRIM

2 yıl önce

-Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in talimatıyla hazırlanan yeni anayasa taslağı, 22 Nisan 2020’de referanduma sunduğu Anayasa değişikliklerinin kabul edilmesi ile dünya kamuoyunun da üzerinde durduğu gibi, Putin’in 2036’ya kadar devlet başkanı olarak görev yapmasının önü açıldı. 2000 yılında göreve gelen Rus lider, anayasada yer alan “İki defa üst üste görev yapan devlet başkanı üçüncü defa seçilemez maddesini iptal ettirdi.

 

-Buna rağmen referandumu ilgi çekici kılan, Putin’in iktidarını uzun yıllar sürdürme isteği kadar, Rus olmayan halklara yönelik asimilasyon kararlarıdır. Özellikle “Rusya Federasyonu topraklarında devlet dili, kurucu halkın dili olan Rusçadır. Rus halkı devlet kurucu bir halk olduğu gibi, Rusya Federasyonu’nun ortak hukuka sahip halklarının çok milletli ittifakına dahildir” maddesiyle, açık bir biçimde Ruslar, devlet kurucu halk olarak nitelendirilerek, federasyon içindeki diğer halklara karşı adeta üstün ilan edilmiştir. Bu durum elbette Rusya Federasyonu vatandaşı olan ancak Rus olmayan milletleri reddettiği için tepki çekiyor.

 

-Bu süreçte dikkat çekici olan ise Rusya’nın tartışmalı hale gelen federe yapısıdır. 1991 Sovyetler Birliği sonrasında kendisini bir ulus-devlet olmaktan ziyade bir federasyon olarak kodlayan Rusya’nın “eşit halklar” kavramı da böylece bir söylemden ibaret kalarak hükmünü tamamen yitirdi. Nihayetinde federasyon içinde yaşayan Rus olmayan halkların Rusya’ya karşı hissettiği (halihazırda zaten sınırlı olan) aidiyet duyguları da iyice sorgulanır hale geldi.

 

-Kesin sayılara ulaşmak mümkün olmasa da, pek çok kaynak Rus federasyonu içindeki Müslümanların oranını %25 (28 Milyon) civarında gösteriliyor. Etnik olarak ise Müslümanların çoğunluğunu oluşturan Türk ve Kafkas halkları haricinde, Rus olmayan onlarca farklı etnik grup federasyon içinde yaşıyor. Bu sebeple, ülkedeki karmaşık ve sorunlu toplumsal yapı, yaşanan değişimle birlikte Rusya için daha sıkıntılı bir sürece soktu.

 

-Moskova’nın asırlardır Rus olmayan halklara yönelik sürdürdüğü kültürel asimilasyon da 93’ Osmanlı-Rus harbinde onbinlerce Ahıska Türk’ü asimile edilerek Rusların zorunlu göçe tabi tuttuğu Onbinlerce Ahıskalı Türk binlerce kilometre sürgüne gönderilirken yük taşıyan tren vagonlarında yolda açlıktan ve soğuktan öldürülerek soykırıma tabi tutuldu. Bir başka örnek ise İdil, Ural halkları için temel meselelerin başında yer alıyor. Bağımsızlık düşüncesi bir yana, bölge halkları için dil, din ve kültürlerini korumak daha öncelikli bir konu. Özellikle Putin’in 2018 yılında imzaladığı eğitim yasa tasarısının Rusça dışındaki resmi dilleri eğitim müfredatı içinde zorunlu olmaktan çıkartması bölge halklarının büyük tepkisini çekmişti. 2019 yılında Udmurtlu bilim insanı Albert Razin, Rusya’nın dilini yok ettiği takdirde yaşamaya devam edemeyeceğini söylemiş, kendini yakarak intihar etmişti. Bu dramatik protesto bölgedeki tepkileri ve protestoları daha da hareketlendirdi.

 

-Bu noktada anayasa değişikliğine karşı çıkan Tataristan Müftüsü Kâmil Samigullin, Ruslarla birlikte birçok yerli halkın ülkede yaşadığını belirterek hatadan dönülmesi için uyarılarda bulundu. Yakutistan Milletvekili Sulustana Myraan ise Putin’in teklif ettiği anayasa değişikliğinin yasal ve meşru olmadığını öne sürerek istifa etti. Myraan 2018 yılında “O bizim çarımız değil” sloganıyla Putin’e karşı başlatılan protestolara da aktif şekilde katılmıştı.

 

-Nitekim son yıllarda hem Kuzey Kafkasya’da hem de İdil, Ural bölgesinde gündeme gelen pek çok çatışmaya dönüşen ulusal hareket istikrarı sağlamada Moskova’yı endişelendiriyor.

 

-2019 yılında Dağıstan’da hükümet bir su kanalı projesini gündeme taşırken, yerel halk bu girişimi gereksiz ve pahalı bularak protesto etti. Yaşanan süreç Dağıstan’daki protestoların daha fazla uzamasına yol açtı ve sert müdahaleyle bitti. Bölgesel bir mesele etnik bir duyguya dönüşerek Moskova’ya karşıtlık üzerinden ciddi destek buldu. Bölge halklarının sorunlarını ve isteklerini anlamaktan uzak olan Moskova, İnguşetya’daki protestolarda ve Karaçay Çerkesya’daki etnik gerilimler karşısında da yetersiz kaldı.

 

-Son yıllarda Kuzey Kafkasya’daki önemli konulardan biri ise Çerkes ulusal hareketinin devam eden yükselişi. Moskova potansiyel bir tehdit olarak gördüğü Çerkesleri yıllardır alt gruplara ayırdı. Ancak son dönemde Çerkes ulusunun üyeleri olan Kabardey, Çerkes, Şapsığlar ve Adigeler Rusya’da Eylül 2020’de gerçekleştirilecek nüfus sayımında kendilerini ortak etnik bir isim olan “Çerkesler” olarak ilan etmeye karar verdiler. Böylelikle bölgede tek bir Çerkes cumhuriyetinin kurulması planlanmakta; böyle bir sonuç ise Kuzey Kafkasya’daki sınırların yeniden çizilmesini gerektirecek bir süreci beraberinde getirebilir. Çerkeslerin planladığı süreç başarılı olursa, Moskova’nın kontrol etmekte daha fazla zorlanacağı bir Kuzey Kafkasya ortaya çıkabilir.

 

-Kuzey Kafkasya dışında, Ruslardan farklı, kendine has bir kültüre sahip olan İdil, Ural bölgesinde yaşanan ulusal hareketler de Moskova’yı endişelendiriyor. Bölgede bulunan Tataristan, Başkurtistan, Çuvaşistan (Türk cumhuriyetleri), Udmurtya, Mordovya ve Mari El (Fino-Ugor) cumhuriyetleri, bağımsızlık yahut daha geniş özerlik talepleriyle son dönemde daha fazla gündeme geliyorlar.

 

-Rusya dışında yaşayan Kuzey Kafkasya halkları gibi, İdil, Ural halkları da yurt dışında daha rahat hareket etme fırsatı bulabiliyor. Bu aktivistler Rus diplomatik misyonlarında protesto gösterileri düzenleyip isteklerini bildiri halinde dünya kamuoyu ile paylaşıyorlar. Moskova’ya muhalif bu gibi gruplar, uluslararası insan hakları örgütleriyle güçlü bağlar kurarak seslerinin daha fazla yayılmasını sağlamaya çalışıyor.

-Sovyetler Birliği dağıldığında pek çok halk bağımsızlığına kavuşurken İdil, Ural cumhuriyetleri Rusya Federasyonu’nun içinde kaldı. 1990’lı yıllarda Rusya içinde devam eden ulusal hareketler Çeçenistan’da sıcak savaşa dönüşürken, Tataristan daha barışçıl yollarla Moskova’ya karşı özgürlük talebinde bulunmuştu. 1992 yılında Tataristan’da yapılan referandumla başlayan bağımsızlık hareketleri günümüzde de devam ediyor. 2008’de resmi olarak kurulan, ancak sürgünde faaliyetlerini sürdüren Tataristan hükümetinin en büyük amacı; İdil, Ural bölgesinde bulunan altı cumhuriyetin Rusya’dan bağımsızlığını kazanmasıdır. Bu diaspora hükümetinin temsilcileri Moskova’ya karşı mücadelelerine devam ediyorlar.

 

-Buna rağmen Moskova hükümeti sert tutumundan taviz vermemeye devam ediyor. Nitekim günümüzde, Başkurt dili ve kültürünü korumayı amaçlayan barışçıl “Başkort” toplumsal hareketinin faaliyetleri bile Moskova tarafından baskılanıyor, hareketin öncülerine davalar açılıyor. 1990’lardan itibaren Başkurt asimilasyonuna karşı çıkan Ayrat Dilmuhammetov halen mahkûm durumunda.

 

-Rusya dışında yaşayan Kuzey Kafkasya halkları gibi, İdil, Ural halkları da yurt dışında daha rahat hareket etme fırsatı bulabiliyor. Bu aktivistler Rus diplomatik misyonlarında protesto gösterileri düzenleyip isteklerini bildiri halinde dünya kamuoyu ile paylaşıyorlar. Moskova’ya muhalif bu gibi gruplar, uluslararası insan hakları örgütleriyle güçlü bağlar kurarak seslerinin daha fazla yayılmasını sağlamaya çalışıyor.

 

-Hem Kuzey Kafkasya’da hem de İdil, Ural bölgesindeki cumhuriyetlerdeki etnik ve dini konularda meydana gelen gelişmeler, anayasa değişikliğiyle birlikte daha da sorunlu bir hal almakta. Rus olmayan halkların federasyona olan aidiyet duyguları giderek azalırken, küresel gelişmelere bağlı olarak Rus ekonomisinin de zayıflaması, sistemi daha sorgulanır hale getirdi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI