FATİHA SÛRESİNİN FAZİLETİ

FATİHA SÛRESİNİN FAZİLETİ

MUAMMER OYTAN

2 yıl önce

     Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim’de bir sûre vardır ki onun adı Ümmül Kitap’tır yani Kitabın anası’dır. Peygamber Efendimiz(s.a.s), bütün namazlara onunla başlamamızı istemiştir. İşte bu sûre hepimizin bildiği Fâtiha’dır. Allah Resûlü, Fâtiha’nın, Rabbimiz ile aramızdaki bir konuşma, bir diyalog olduğunu haber vermiştir. Bizlere sayısız nimetler bahşettiği ve bizleri muhatap kabul ettiği için Fâtiha’nın hemen başında Rabbimize hamd ettiğimizde; O’nun Rahmân ve Rahîm olduğunu; O’nun hesap gününün, âhiret gününün sahibi olduğunu beyan ettiğimizde Âlemlerin Rabbi, Kulum bana hamd etti; kulum bana sena etti, övdü; kulum beni yüceltti buyurur ve hoşnutluğunu ifade eder. Fâtiha’nın ikinci bölümünde ise halimizi ve isteklerimizi Rabbimize arz ederiz: “Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanların ve sapmışların yoluna değil!” dediğimizde Yüce Rabbimiz, “Bu kulum ile benim aramdadır, kulumun isteğine icabet edeceğim. İşte kulumun bu talebi karşılıksız kalmayacaktır, kulum ne istiyorsa onundur!” buyurur. Fâtiha, Kerim Kitabımızın muhteviyatının, insanlığa gönderiliş amacının özü ve özetidir. Yaratılışımızdaki gaye ve hikmetin bir beyanıdır. Her gün beş vakit namazda Rabbimizin huzuruna Fâtihayla çıkarız. Kelime-i şahadetle Allah’a verdiğimiz kulluk misakımızı, her gün onunla tazeleriz. Allah’ın yüceliğini, adaletini, engin merhametini ve sonsuz kudretini tekrar tekrar onunla idrak ve ikrar ederiz. Kendisine kullukta bulunulacak, el açılıp medet umulacak yegâne güç ve kudret O’dur. Bizi sırât-ı müstakiminde yani Kur’an’ın, peygamberlerin, şehitlerin, salihlerin, iyilerin dosdoğru yolunda sabit kılacak O’dur. Mültezem: Hacerül Esved’in  bulunduğu köşe ile Kabe Kapısı arasında kalan, takriben bir buçuk metrelik kısma “Mültezem” denir. Burası duaların kabul edildiği, en önemli ve kıymetli yerlerden birisidir. Bu kısımda dua etmek için gelenlerin çokluğu ve izdihamı hemen dikkatleri çeker. Bu kısma “günahlardan uzaklaşılarak sığınılan yer” de denir. Allah Resulü’nün, Mültezeme gelerek göğsünü, yüzünü ve ellerini açıp, oraya yapıştırdığı ve o şekilde dua ettiği rivayet edilmektedir. Kabe’yi ziyarete gelenler de, Mültezem’e vücutlarını yapıştırır, ellerini kollarını açarak sağ yanağını koyarak burada ağlayarak dua ederler.  Buranın fazileti ve önemi hakkında pek çok rivayet vardır. Mücahid’den rivayetle: “Bir insan Mültezem ile rükün arasında dua eder, Allah’tan bir şey ister ve bir şeyden sığınırsa, Allah O’na istediğini verir…” denilmiştir.(İslam Ansiklopedisi). Hz. Ömer, hacca giderken Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Kardeşin için de dua eder misin ?” demiş ve Mültezem’de dua etmesini istemiştir.( Bahattin Akyön, Mekke, Medine,s.109) GIYBET ETMEK ÇOK  KÖTÜDÜR. Çağımız Müslümanlarının işledikleri en büyük günah gıybettir! İnsanoğlu, en yakınlarını, akrabalarını, komşularını, tam olarak tanımadığı insanları, hiç de gereği yokken acımasızca eleştirmekte; aleyhlerinde konuşmakta; arkalarından dedikodularını yapmaktadır. Bundan da haşince bir zevk almaktadır. Aleyhe söylenen sözlerin “gerçek” olması, yaşanmış olması, bunların “gıybet” olmasını değiştirmez. Esasen bu söylenenlerin gerçek olmaması halinde “iftira” edilmiş olur ki bu katmerli günahtır. Ayrıca insanın, içyüzünü bilmediği ve kendisini de ilgilendirmeyen bir takım konuların ardına takılıp onlar hakkında ileri geri sözler söylemesi, zan ve tahminlerde bulunması ahrette büyük bir pişmanlık sebebidir: Duymadığı bir sözü duymuş gibi, görmediğini görmüş gibi, şahit olmadığı bir şeye şahitmiş gibi davranıp o yarım yamalak bilgilerle bir takım değerlendirmelerde bulunmak, kişiyi Allah huzurunda kul hakkını çiğnemiş bir günahkâr haline getirir ( Prof. Nihat Hatipoğlu, Sabah Gazetesi, 15.05.2015,s. 26) . Hz. Peygamber(s.a.s.), gıybeti, “Kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır!” şeklinde tanımlamış; sahabilerden birisinin: “ Ya kardeşimde o söylediğim durum varsa, ne dersiniz?” diye sorması üzerine: “Söylediğin şey eğer onda varsa gıybet etmişsindir. Şayet yoksa ona iftira etmiş olursun” (Müslîm, Birr, 70) cevabını vermiştir. Cenâb-ı Allah, Hûcurat Suresinin 12. Ayetinde: Kullarının, birbirlerinin arkasından, aleyhlerine konuşmalarını; dedi-kodu yapmalarını, birbirlerinin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırıp gıybetlerini yapmalarını yasaklamıştır ve bu tür davranışları “ölü kardeşinin etini yemek” şeklinde nitelendirmiştir.  Hz. Peygamber (s.a.s), bu konuda şu uyarılarda bulunuyor: “Müslümanların eksiklerini, ayıplarını araştırmayın. Her kim müslümanların ayıplarını araştırırsa Allah Teâlâ da onun ayıbını izler ve evinin içinde de olsa onu rezil ve rüsvay eder.” (Tirmizi, Birr, 83) Bu sebeple, gıybet eden pişman olmalı ve tövbe etmelidir ki Allah’ın hakkından kurtulsun. Sonra da gıybet ettiği kimseden helâllik dilemelidir ki haksızlıktan yakasını sıyırsın. Gıybette şu husus çok önemlidir: Gıybet eden henüz yerinden kalkmadan ve durum gıybet edilene ulaşmadan tövbe ederse tövbesi kabul edilir. Ama durum ona ulaşırsa helâl etmedikçe tövbe ile ortadan kalkmaz.! İYİ BİR İNSAN-İYİ BİR MÜ’MİN OLMAK. İnsanoğlunun, bizâtihî “insan olarak” yaratılmış olması; diğer canlı varlıklardan ve hayvanattan ayrı ve üstün olarak kendisine akıl-fikir-düşünme-muhakeme yeteneği verilmiş olması; iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, doğru ile yanlışı, sevap ile günahı ayırt edebilme hasletine kavuşturulmuş olması; bunları daha iyi-daha kolay yapıp dünya sınavını geçebilmesi amacıyla kendisine yardımcı olacak-müşkülâtlarını çözecek Peygamberler de gönderilmiş olması; ayrıca Kitaplar da indirilmiş olması nedeniyle amellerinden sorumlu tutulmuş, yaptığı her iş-işlem-olay, her tutum ve davranış, her amel kaydedilmiş ve Mizan’da değerlendirilmek üzere hazır hale getirilmiştir.      Cenab-ı Allah’ın rızasını almış olan insanların zümresine katılabilmek için, ne yapmak gerekmektedir; yani iyi insan olmanın formülü nedir? Cenab-ı Allah bunun cevabını bizzat vermektedir: “İman edip, iyi ve güzel işler yapanları ise iyi insanlar zümresine katacağız.”( Ankebut,29/9) Allah Tealâ’nın istediği, tercih ettiği, olunmasını arzu ettiği-buyurduğu kul, kimseye kötülük yapmayan, herkesin elinden-dilinden emîn olduğu, ayrıca başkalarını iyilik yapmaya, hayır işlemeye teşvik eden kullardır. “Sizden hayra davet eden, iyiliği emreden ve kötülükten nehyeden bir ümmet olsun! İşte bunlar felâhı bulanların ta kendileridir.” (Âl-i İmrân, 3/ 104);  Hz. peygamber (s.a.s.) Efendimiz de: “Takva sahibi ol, insanların en çok ibadet edeni olursun; kanaat sahibi ol, insanların en çok şükredeni olursun; nefsin için sevdiğini insanlar için de sev, gerçek mü’min olursun!” (İbn Mâce, Zühd, 24) buyurmuştur. UHUD DAĞINDAN DAHA BÜYÜK  MÜKAFAT KAZANDIRAN AMEL: Hz. Peygamber, bir grup sahabeye: “Sizden kimse bir günde Uhud Dağı kadar sevap getiren amel işleyebilir mi?” diye sordu. Sahabe, “Kim her gün Uhud Dağı kadar sevap getiren amel işleyebilir ki !” dediler. Hz. Peygamber, “Hepiniz yapabilirsiniz !” deyince “Heyecanla nasıl?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Süphânellah Uhud Dağından daha büyük; Elhamdulillâh Uhud Dağından daha büyük; Allâhû Ekber Uhud Dağından daha büyük; Lâilâhe İllallâh Uhud Dağından daha büyük mükâfat kazandırır.” buyurdular.(Nesâî, Amelu’l-yevm,s.386) ABDEST ALMANIN FAZİLETİ.      Sahabeden birisi, “Yâ Resûlallah bana abdest hakkında bilgi verir misin !” dedi. Peygamberimiz de şunları söyledi: “İçinizden hanginiz abdest almaya başlar, ağzına ve burnuna su verirse, ağzına ve burnuna verdiği su geri akınca o su ile birlikte ağzının ve burnunun günahları da akar gider. Arkasından yüzünü yıkayınca geriye akan su ile birlikte yüzünün günahları da akar gider. Sonra kollarını dirseklere kadar yıkayınca parmak uçlarından akan sularla birlikte ellerinin günahları da akar gider. Arkasından başını mesh edince saçlarının ucundan akan sularla beraber başının günahları da akar gider. Sonra ayaklarını topuklarına kadar yıkayınca geriye akan kirli su ile birlikte günahlar da ayakları üzerinden akar gider. Daha sonra kul ayağa kalkar, Allah’a lâyık olduğu şekilde hamd-ü sena eder; arkasından iki rekat namaz da kılarsa anasından doğduğu günkü gibi tüm günahlarından arınır.” buyurdu. (Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler,s.254) PEYGAMBERİMİZİN BİNDİĞİ  HAYVANLAR. Hz. Peygamber(s.a.s.), ata binmeyi çok severdi. Bunun dışında deve, katır ve merkebe de binmiştir. Peygamberimize ait atın adı “Lahif”, merkebin adı “Afîr”, katırınki “Düldül” ve “Tiyye”, deveninki ise “Kusva” ve “Adba” idi. (Mevlâna Şiblî, a.g.e. s.23) TAPTUK EMRE’den BİR SÖZ. Yunus Emre Hazretlerinin Şeyhi Taptuk Emre Hazretleri şöyle buyuruyor: “Aşkla yürüyen sırtında dünya taşır; aşksız yürüyen, beden diye ceset taşır !”

YAZARIN DİĞER YAZILARI