NİYET VE AMEL

NİYET VE AMEL

MUAMMER OYTAN

2 yıl önce

Niyet, en kısa ifadesiyle iç yönelişi demektir; hareketlerin temelinde yatan plân ve projedir. Allah katında dış görüntü hiç önemli değildir; kalplerdeki yönelişler değerlidir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Herkes şakilesi uyarınca amel eder.” (İsrâ,84)

Hasan-ı Basrî, bu ayette geçen “şakile” kelimesinin “niyet” anlamına geldiğini ve buna göre amelin sıhhatinin niyete bağlı olduğunu belirtmiştir.

Nitekim Peygamber Efendimiz de şöyle buyurmuştur: “Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır.”

Bazı hadis bilginleri, yukarıdaki hadisin gerekçesini açıklarken, “Çünkü, insan bazen amele dönüşmeyen iyi niyetinden dolayı sevap kazanır; ama hiçbir zaman niyetsiz amelden dolayı sevap kazanamaz” diyorlar. Başka hadis bilginleri de: “Müminin niyetinin amelinden üstün olması şu yüzdendir: Niyet kalbin amelidir ve kalp marifet kaynağıdır. Marifetten kaynaklanan amel de tabii ki, diğer amellerden üstün olur” diyorlar. (Ebûl-Leys Semerkandî, Sohbetler, s.446)

“Niyet Hadisi” diye meşhur olan bir hadisi şerifin vûrûd sebebi olan olay niyetin ne kadar önem taşıdığına ışık tutmaktadır: Sahabeden biri, Ummu Kays adındaki bir kadınla evlenmek ister. Kadın, Medine’ye göç etmesi halinde kendisiyle evlenebileceğini söyler. Adam da hicret eden Müslümanlarla beraber Medine’ye göç eder. Durumu öğrenen Müslüman muhacirler, bu adamla kendileri arasında amel bakımından fark olup olmadığını merak ederler ve Sevgili Peygamberimize sorarlar. Efendimiz de: “amellerin değer ölçüsü, niyetlerdir…” buyurarak işin farkını ve temel prensibini açıklar. Müslümanlar, sözünü ettiğimiz sahabeye, zaman zaman, “Ummu Kays’ın muhaciri” diye takılmışlardır. (İsmail Lütfi Çakan, İyi Müslüman, s.15)

 

 

37-İYİLİK- KÖTÜLÜK

Sahabîlerden birisi (Vâbisa) yeni Müslüman olmuş bir kişi idi. İslâmın rahmet yüklü mesajlarını henüz kavrayamadığından Peygamber Efendimiz’e (s.a.s.) gelip neyin iyi, neyin kötü olduğunu sordu. Onun gelişini fark eden Rahmet Elçisi, Yaklaş “Vâbisa yaklaş!” buyurdu ve onu dinledikten sonra :“Vâbisa, iyilik ve kötülük konusunda kalbine, vicdanına danış. Zira iyilik, kendisiyle gönlünün huzur bulduğu ve vicdanını rahatlatandır. Kötülük ise, insanlar onaylasalar bile gönlünü huzursuz eden ve vicdanına endişe verendir!” buyurdu.

Hiç şüphesiz iyilik huzurdur, kötülük zulmettir, karanlıktır. İyilik varlıktır, kötülük yokluktur. İyilik Rabbimizin rızasını talep etmek, kötülük ise O’nun gazabına adım adım yaklaşmaktır. İyilik, akl-ı selime, kalb-i selime, yani insanın yaratılmışların en şereflisi olma vasfına uygun güzelliklerdir. Kötülük ise insanı alçaltan, onu hem Allah katında hem de insanlar nezdinde değersizleştiren çirkinliklerdir. İyilik Yüce Rabbimizin insanın fıtratına yerleştirdiği yüce bir haslettir. Kötülük ise insanın kalbine, çevrenin etkisiyle sonradan bulaşan siyah bir lekedir. İyilik tertemiz fıtratın sahibi Yüce Allah’a sadakattir; kötülük ise bu sadakati yitirmektir. İyilik, yeryüzünden şerri, kötülüğü, kavgaları, savaşları silecek olan en büyük güçtür; kötülük ise iyiliğin karşısında her zaman zayıf kalan ve hüsrana uğramaya mahkûm bir davranıştır.

Kur’anı Kerimde çeşitli surelerde (Bakara 177, Hûd 114, Ra’d 22) belirtildiği üzere esas iyilik: Bizleri kötülüğün egemenliğinden kurtaran Rabbimize imandır; Âhiret gününü, melekleri, Allah’ın kitabını ve peygamberleri tasdik etmektir; Çok sevdiğimiz mal ve servetimizi fakirlerle- yoksullarla, yetimlerle paylaşmaktır; namazı kılmak, zekâtı vermektir, ahde vefa göstermektir, emanete riayettir; darlıkta ve zorlukta sırf Allah rızasını umarak sabretmektir. Asıl iyilik, kötülüğü iyilikle savabilmektir.

Müslüman, eliyle, diliyle, kalbiyle, bütün varlığıyla kötülüğün her türlüsünün karşısında dimdik durabilen kimsedir.

Hayırsever insanlar, Cenab-ı Allah’ın; “…Haydi hep hayırlara koşun, yarışın…!” (Bakara,2/148) , “…Öyle ise iyiliklerde yarışın…”(Maide,5/48), buyruklarına uyarak, toplumun sosyal yapısının güçlenmesinde, sosyal barışın ve huzurun sağlanmasında önemli rol oynamışlardır.

KİM İYİDİR-KİM KÖTÜDÜR?

Peygamberimiz (s.a.s.) , bir gün sahabeye: “Hanginizin iyi, hanginizin kötü insan olduğunu size haber vereyim mi?” diye sordu ve ardından şöyle buyurdu: “iyi olanınız , kendisinden herkesin hayır umduğu ve şerrinden emin olduğu kimsedir. Kötü olanınız ise kendisinden hiç kimsenin hayır ummadığı ve şerrinden emin olmadığı kimsedir.” (Tirmizî, Fiten,76) .

Resulallah(s.a.s.)in dilinde mümin kişi, her şeyden önce teslimiyet ve sadakat sahibidir. O, tıpkı altın gibi değerlidir; hayatı boyunca İbrahimî bir duruş sergiler ve vakarını korur. Resul’ü Ekrem’e göre mümin, bal arısı gibidir: Hep güzel, temiz, helal şeyler yer, hep güzel şeyler üretir. Kimseyi kırıp incitmez. Müminin gönlünde kötüye değil iyiye, zararlıya değil faydalıya, olumsuza değil olumluya yer vardır.

Peygamber Efendimize (s.a.s.) göre mümin, hurma ağacı gibidir. Her daim imanından aldığı kuvvetle canlılığını, diriliğini korur. Yaratılış gayesini unutmadan insanlığa yararlı olur (Buharî, Edep,89).

Mümin, türlü musibetlerle imtihan edilse bile yıkılmaz, ayakta kalır. Bilir ki kula düşen, imtihan ve musibetleri Eyüp misali sabır, metanet ve vakarla kabullenmek ve karşılamaktır. Yüce Allah’tan gelene: “lütfun da hoş, kahrın da hoş” diyebilmektir.

Resulü Ekrem’e göre mümin, feraset, basiret ve itidal sahibidir. Hayata ve olaylara tefekkür, hikmet ve ibret nazarıyla bakar. Ancak bile bile hataya da düşmez: “Mümin, bir delikten iki dafa ısırılmaz.!” (Buharî, edep, 8). İnancının, duygu ve düşüncelerinin istismar edilmesine izin vermez; gönlünü, zihnini başkalarına esir etmez.

YAZARIN DİĞER YAZILARI