PEYGAMBERİMİZİN SEVGİYE VERDİĞİ ÖNEM.

PEYGAMBERİMİZİN SEVGİYE VERDİĞİ ÖNEM.

MUAMMER OYTAN

2 yıl önce

İslâm Dini, dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, sevgiye, sevmeye-sevilmeye o kadar değer veriyor ki: “İmân etmedikçe Cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de kâmil anlamda imân etmiş olmazsınız.!” .( Ebu Davud, Edeb, 130, 131) buyuruyor.! Neredeyse birbirimizi sevmenin imân etmiş olmanın ön şartı olarak görüyorlar.!

Sevgi insanın en büyük hazinesidir. Sevgi insanın, hatta her canlının, hayvanların dahi bizatihî fıtratında vardır, doğuştan gelen bir haslettir. Allah Tealâ doğuştan yüreğimizi sevgi ile yüklemiş, şarj etmiştir. Ne var ki insanoğlu bu hazinesini, bu değerini, bu özelliğini kullanmakta son derecede cimri, hasis, kıskanç davranmaktadır. Aman haa kullanırsam biter diye korktuğu için değil! Çünkü sevgi içimizdeki öyle bir kaynaktır ki harcadıkça, kullandıkça eksilmez, artar, çoğalarak akar, daha gür akar.! Ohalde neden kullanmıyoruz ? Neden Allah’ı, Peygamberi, insanları, güzelliklerle dolu doğayı sevmiyor insanoğlu? Cenab-ı Allah yüreğimize fıtraten, doğuştan yükledi ise neden herkese-herşeye karşı otomatikman çıkmıyor bu sevgi?

Tabii ki Cenab-ı Allah en iyisini bilir; fakat bize göre Cenab-ı Allah, insanoğlunu bir robot gibi yaratıp, onu kurgulayıp, yüreğini de sevgi ile doldurup, önceden tespit ve tarif edilmiş tutum, davranış ve amelleri aynen ve otomatik olarak yapması için ortalığa bırakıvermiş değildir! Allah, insanoğluna akıl vermiş, irade vermiş, nefis vermiş, vicdan vermiş, kalp vermiş; sevgi-şefkat-nefret-gurur-kibir-acıma-merhamet etme gibi duyguları da vermiştir. Ve tabii bu hazineleri, bu değerleri kullanarak, yarattığı zıtlıklar arasında “iradesiyle” seçme imkânını da vermiştir. Yaptığı seçimlerden de sorumlu tutmuştur: Tuttuğu yolun, yaptığı seçimin doğru veya yanlış, iyi veya kötü olmasına göre de ceza veya mükâfat uygulayacağını bildirmiştir. Hayatta her şeyin bir zıddı vardır: Güzel-çirkin, doğru-yanlış, sevgi-nefret, iyilik-kötülük, çalışmak-tembellik, sevap işlemek-günah işlemek, uzun-kısa, zayıf-şişman, sevmek-sevmemek, aşık olmak-nefret etmek, tedbirli olmak-savsaklamak, doğru yol- yanlış yol, dürüstlük-hıyanetlik v.b. Bunları nâmütenahî çoğaltabilirsiniz. İşte Cenab-ı Allah’ın hükmü, robot gibi bir insan türü yaratıp onun tekdüze-değişmez ameller işlemesi, sonuçta da onu sorumlu tutmaması yerine, her insana verdiği akıl-irade ve duygularla, nefis mücadelesi ile bu zıtlıklar arasında seçim yapması; akıl-irade ve duygularını kullanarak iyiyi-güzeli-doğruyu-dürüstlüğü-tedbirli olmayı-iyilik yapmayı, sevmeyi, sevgi göstermeyi, sevap işlemeyi, Allah Tealâ’nın rızasını almayı  v.b. seçenin hem bu dünyada hem ahirette mükafatını; aksi durumları seçenin de hem bu  dünyada, hem ahrette zararını göreceği şeklindedir.

Sevgi yaratılıştan getirdiğimiz, Allah vergisi bir duygudur: Fıtratın, insandan istediği iyiyi, güzeli, doğruyu v.b. seçmesidir; iyi bir kul, iyi bir evlat, iyi bir vatandaş olmasıdır. Ne var ki bu yolda insanın karşısına çıkan bir çok engelleyiciler vardır: Birinci engel, ıslah edilememiş nefistir! Bu tür nefis, engellerin başında gelir! Sürekli olarak olumsuz telkinlerde bulunan, kötüyü-kötülüğü teşvik eden nefs-i emmare! İkinci engel şeytandır! Sanki aralarında iş birliği yapmış gibi, şeytan ve nefs-i emmare, insanı durmadan kışkırtır. Böyle bir etki altındaki insan hatalarını ve bunların yaratacağı sonuçları göremez; hatta görse bile bunları savunur, doğru yaptığını ileri sürer; öz eleştiri yapmak bilinci ve ruhu gelişmemiştir bu tür kişilerde! Islah edilememiş nefsini lider konumuna getirmenin ve onun peşinde gitmenin cinsiyeti yoktur: Hem kadın hem erkek nefsaniyet yönelişine kapılmış olabilirler! Hırsızlık yapmak, adam öldürmek, eşine ihanet etmek-aldatmak, yalan söylemek, ibadetlerini savsaklamak, cimri ve gururlu-kibirli davranmak v.b. nefsin ve şeytanın hoş gösterdiği ve işlettiği eylemlerden bazılarıdır. Nefs-i emmare, maazallah insanı gaflete düşürür!

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI