ORUÇ TUTMAK :

ORUÇ TUTMAK :

MUAMMER OYTAN

2 yıl önce

Müminler için oldukça önemli kabul edilen ayların başında şüphesiz Ramazan Ayı gelmektedir. Bu ayda tutulan orucun daha farklı bir yeri vardır. Oruç, dinen yükümlü olan, Allah’a ibadet niyetiyle, tan yerinin ağarmasıyla başlayan zamandan (imsaktan) güneş batıncaya (iftar vaktine) kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durulması şeklinde tanımlanmaktadır. “…Şafağın aydınlığı gecenin karanlığından ayırt edilinceye kadar(tan yeri ağarıncaya kadar)  yiyin, için. Sonra da akşama kadar orucu tam tutun…”( el-Bakara ,2/ 187 ).

“ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”( Bakara,2/183) . “Oruç sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte gönülden kim iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”. ( el-Bakara,184 )

Oruç, nefsin isteklerine iradi olarak uzak durma olması yönüyle bir irade eğitimine, açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de sabır eğitimine dönüşmektedir.. Bir ilahî aşk şiirimizde de bu duygu ve düşünceleri şu şekilde belirtmek istemiştik ( Divan-ı İlahî Aşk, s.80):

 

            Oruç tutan müminler yaşamaz keder

            İçten yapılan dualar Arş’a gider

            Kalbi aşk ile yanan Rabbi zikreder

Yine geldi şükür mübarek Ramazan!

 

Orucun sağlık açısından da pek çok yararları bulunduğu uzman hekimlerce ifade edilmektedir. Bir yıl boyunca çalışan vücut makinesinin, özellikle mide ve sindirim organlarının dinlenmesi için iyi bir moladır.Yakın yıllara kadar oruç; sindirim açısından bir dinlenmeden ibaret sanılırdı. Tıp ilerledikçe anlaşıldı ki, oruç tıbbi bir mucizedir. İşte Ayetin son cümlesinde bu nedenle: “Eğer siz gerçekleri anlıyorsanız !” denilmektedir.  Orucun bilimsel açıdan ve tıbben sindirim sistemine, dolaşım sistemine, sinir sistemine, Hücrelerin yapısına ve kan yapımına etkilerinin neler olduğu konusunda Merhum Dr. Halûk Nurbaki’ nin, Türkiye Diyanet Vakfının bastığı: “Kur’an-ı Kerim’den Ayetler ve İLMİ GERÇEKLER ” adındaki eşsiz eserine bakınız.

Bir kudsî hadiste de Yüce Tanrı şöyle demektedir: “ Her bir iyilik için on misline kadar karşılık olabilir; fakat oruç başkadır. Çünkü oruç, benim içindir  ve  onun ecrini ben vereceğim” .( Nesai, Sıyâm, 42, 2221)

 

MÜMİN KİŞİ TEMİZ OLMALIDIR.

Temizlik; İslâm dininin en önemli özelliklerinden biridir.En büyük ibadet olan namazın asla vazgeçilmez bir şartıdır.

İslâmda temizlik, biri beden, diğeri ruh temizliği olmak üzere ikiye ayrılır:

Bedenî temizlik(maddî temizlik); vücut temizliğinden elbise, mesken, mutfak, mefruşat,yatak, çevre, hava-tabiat-deniz-akarsu temizliğine kadar uzanan temizliği kapsar.

Ruhî temizlik: İslâmda asıl olan ruh temizliğidir. Bütün emirlerin, yasakların  ve hükümlerin esas maksadı, kalbin tasfiyesi ve ruhun temizlenmesidir.Ruh temizliği olmadan ruh sağlığına kavuşmak mümkün değildir. Şeytana uyarak ve azgın nefsin peşine düşerek aşağılık arzuların tatmin edilmesi suretiyle kirletilen ruh, kendisine bulaşmış olan kir ve pislikten kurtulmadıkça huzura kavuşamaz:Kin, nefret, hırs, tamah, haset, bencillik, sevgisizlik, menfaatperestlik, kötülük etmek, tahrip etmek, kirletmek, doğanın dengesini bozmak..v.b. zararlı tutum ve davranışlar ruhun kirlenmiş , paslanmış, pislenmiş olduğunu gösterir. Bu kir ve paslardan arınıp kurtulmadıkça İslâm dininin güzelliğini, hakikatlerini, yararlarını görmek mümkün değildir. Bu kir ve paslardan ruhu temizleyecek olan da ancak Allah’a mutlak iman ve ibadettir.

            Bir hadiste Peygamberimiz(s.a.s), “Temizlik imânın yarısıdır!” buyurmuştur.

            Allah Teâlâ, “…sizi temizlemek…için üzerinize gökten yağmur  yağdırıyordu.”(Enfal,8/11) ; “…gökten tertemiz bir su indirdik.”(Furkan,25/49) “…Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin…”(Mâide,5/6) buyurmak suretiyle temizliğin ve suyun önemini vurgulamıştır..

KUR’AN’I KERİM HAKKINDA KISA BİLGİ:

Kur’anı Kerim, Hz. Muhammed(s.a.s)’e Ramazan Ayının Kadir gecesinde indirilmeye başlanmıştır: “Muhakkak biz, Kur’anı, Kadir Gecesinde indirdik.” (Kadr,1)

Kur’an, 114 sûreden oluşur.

Kur’anın her sûresi ayetlerden müteşekkildir. En uzun sûre (Bakara) 286 ayetten, en kısa sûreler de ( Asr, Kevser ve Nasr) 3 ayetten oluşur. Bütün ayetlerin sayısı, 6236’dır.

Kur’an, ceste ceste yani azar azar nâzil olarak 23 senede tamam olmuştur.

Vahiy, Hz. Muhammed(s.a.s.)’e, Vahiy Meleği (Cebrail) tarafından Kur’an ayetlerinin, bazı yollarla vahyedilmesi suretiyle gelmiştir. Hz. Muhammed(s.a.s.), kendisine nâzil olan ayetleri hemen vahiy kâtiplerine ezberletir; kendisi de ezberler ve yine kâtiplere yazdırarak mensup oldukları sûrelerdeki yerlerine koydururdu. Böylece Kur’an’ın ayetleri de sûreleri de bizzat O’nun tarafından tertip olunmuşlardır. Hz. Peygamber’in sağlığında, Kur’an, bir cilt halinde toplanmamış ise de kâmilen ezberlenmiş, parça parça yazılmış ve huzurunda tilâvet edilmiştir.

Hz. Ebu Bekir, daha önce parça parça yazılmış ve kâmilen ezberlenmiş olan Kur’anı, bir cilt halinde toplamıştır.u nüshaya “Mushaf-ı Şerif”denir. Hz. Osman ise, tek cilt halinde toplanmış olan Kur’anı nüshalar halinde aynen yazdırıp çoğaltmış ve İslâm merkezlerine göndermiştir.

Kur’anı Kerim’in bir kısmı Mekke’de, bir kısmı da Medine’de nâzil olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.s)’in 23 senelik peygamberlik döneminin ilk 12 senesi Mekke’de, 11 yıla yakın kısmı da  Medine’de geçmiş; Kur’an sûrelerinin 93’ü Mekke’de, 21’i de Medine’de nâzil olmuştur.

Kur’an sûreleri, nâzil oldukları tarih sırasına göre tertip edilmemişlerdir. Tertip edilirken, sûrelerin mevzu itibariyle birbirlerine olan münasebetlerine daha çok önem ve değer verilmiştir. Bunun nedeni ve anlamı, sûrelerin karşılaştırılmasıyla anlaşılır: Mekke’de nâzil olan sûreler, tevhid akidesinden, Allah’a inanmak ve iman etmek zaruretinden bahseder; insanları,  iyilik yapmaya davet eder. Oysa Medine’de nâzil olan sûreler, imanın uygulanışı ve tavsiye edilen, buyrulan iyiliklerin nasıl yapılacağı, nasıl “a’mal-i saliha”= salih ameller haline dönüşeceği; iyiliğin ve fenalığın ne olduğu v.b. konular işlenir, mufassal surette izah olunur. Başka bir örnekle daha bu fark belirtilmek istenirse, Mekke sûreleri, imanın kalp ve dimağa nasıl huzur bahşettiğini anlatır. Medine sûreleri ise insanın insana nasıl muamele edeceğini göstererek insanların saadet ve refaha nasıl kavuşacaklarını açıklar.(S.Zeki Tanrıverdi, Kur’an-ı Kerim, s. 13-15)

 

ALLAH’IN DOSTLUĞUNU KAZANMAK.

İnsanın gerçek dostu Allah’tır. Bu konuda Kur’nda birçok ayet vardır:

“Dost olarak Allah yeter, yardımcı olarak da Allah size yeter.”(Nisa,4/45)

“Allah, iman edenlerin mevlâsıdır.”(Muhammed, 47/11)

“Allah, muttakilerin velisidir”(Casiye,45/19)

“Allah, müminlerin velisi ve mevlâsıdır” demek; müminleri sever, amellerinin karşılığını tam verir, kötülüklerden korur, onlara yardım eder, iman üzere sabit kılar, onlardan razı ve hoşnut olur demektir. Kur’an’daki dört ayette, Hak Tealâ’nın dostluğunu, hoşnutluğunu ve rızasını kazanıp, cennete girmeye vesile olan ameller ve nitelikler zikredilmiştir. Bu nitelik ve ameller şunlardır:

Tevbe Sûresindeki Nitelikler: Şirk, küfür ve isyandan tövbe edenler; Allah’a ibadet edenler; Allah’ı övenler; Oruç tutanlar; rükû edenler; secde edenler; marufu yani iyi-güzel-doğru ve yararlı söz ve davranışları emredenler; münkeri yani kötü, çirkin, zararlı ve yanlış söz ve davranışları men edenler; Allah’ın sınırlarını koruyanlar. Ahzab Sûresindeki Nitelikler: Müslüman erkek ve Müslüman kadınlar; mümin erkek ve mümin kadınlar; Allah’a itaat eden erkek ve kadınlar; özünde, sözünde ve işlerinde doğru olan erkek ve kadınlar; sabırlı erkek ve kadınlar; Allah’a saygılı erkek ve kadınlar; sadaka veren erkek ve kadınlar; oruç tutan erkek ve kadınlar; ırzlarını koruyan erkek ve kadınlar; Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlar. Müminûn Sûresindeki nitelikler: Mümindirler; namazlarında saygılıdırlar; boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler; zekat verecek duruma gelmek için çalışırlar; ırzlarını korurlar; emanetlere riayet ederler; ahitlerine uyarlar; namazlarını korurlar; varislerdir; Firdevs Cennetine varis olacaklardır. Meâriç Sûresindeki Nitelikler: Namazlarını kılarlar; namazlarında devamlıdırlar; zekatlarını verirler; kıyamet gününü tesdik ederler; Rab’lerinin azabından korkarlar;       ırzlarını korurlar; emanetlerine riayet ederler; ahitlerine uyarlar; şahitliği yaparlar;      namazlarını muhafaza ederler.(İsmail Karagöz, Sevgi ve Dostluk, s.209-213)

ŞEHİTLİK VE GAZİLİK:

Şehitlik, Allah yolunda, yani kişisel hiçbir çıkar düşünmeksizin vatan yahut kutsal değerler için canını feda etmektir. Bu idealler için çarpışırken ölen kişiye şehit; sağ kalana da gazi denir.

            İnsanların uhrevî hayatta da çeşitli dereceler, türlü rütbeler vardır. Rütbelerin en üstünü, Yüce Allah’ın Müslümanlar için verdiği şehitlik ve gaziliktir. Çünkü şehitler ölümsüzlük mertebesine ulaşırlar ve Allah’ın katında diridirler: “Allah yolunda öldürülenlere-ölüdürler- demeyin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz.”(Bakara, 154). İstiklâl Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale şehitlerimiz için yazdığı şiirinde ne güzel söylemiş:

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,

Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber!

 

DOST EDİNMENİN ÖNEMİ

 

Bir insanı sevmek, onunla dost olmak, içini dökmek, sırlarını paylaşmak, iyi ve kötü gününde birlikte olmak arzusu, insanın doğasında vardır ve insan buna muhtaçtır. İnsanın; canı sıkıldığı, morali bozulduğu, bir musibetle karşılaştığı zaman kendisini teselli edecek, yardımcı olacak, yol gösterecek, mutlu ve sevinçli, hayırlı ve başarılı işlerinde birlikte olacak, tebrik ve teşvik edecek bir dosta her zaman ihtiyacı vardır.

Dostlar üçe ayrılır:

Hakiki ve vefakâr dost: Dostunun saadet ve musibetini kendi saadet ve musibeti gibi görür.Dostunun yardımına koşar, iyi ve kötü gününde onunla beraber olur. Menfaatperest dost: Menfaati olduğu sürece dostu ile beraber olur, onu sever. Menfaati bitince dostluğu da biter. 3-   Hilekâr dost: İnsana dost gibi görünür, gerçekte düşmandır. Fırsat bulunca aleyhte bulunur, kusurlarını ve sırlarını ifşa eder, iyiliklerini ise gizler.(İsmail Karagöz Sevgi ve Dostluk, s.209-213)

 

 

SEFER

Sefere çıkalım asıl kadere,

Bilinmez davetlere uyarak!

Güneşin ufukta battığı yere,

Ak semayı bulutlardan soyarak!

 

Vardığımız yerde herkes yabancı!

Yalnızlık insanın içine işler!

Tanıdık tek sima kıdemli hancı,

Seferi hoş kılar huriler- eşler!

 

OYTAN’ım, ibren kalsın ol hedefte!

Bir gün kısmetse vasıl da olursun!

Günahsız kal, inci gibi sedefte,

Kaderden, kısmetin bir gün alırsın!

YAZARIN DİĞER YAZILARI