HÛD SÛRESİNİN FAZİLETİ.

HÛD SÛRESİNİN FAZİLETİ.

MUAMMER OYTAN

2 yıl önce

     Bu Sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, O’nun iradesinin peygamberleri aracılığıyla vahyedildiği gerçeği ve peygamberlik olgusunun gelmiş geçmiş toplumlardaki görünümü ele alınmakta, bazı peygamberlerin kıssalarına geniş bir şekilde yer verilmektedir: Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lûd, Şuayp ve Mûsâ peygamberlerin kıssaları anlatılmakta; Kur’an’ın mûcize oluşu, öldükten sonra dirilme, hesap ve âhiret hayatıyla ilgili konular anlatılmaktadır. Ayrıca 112.ci Ayetinde, Cenâb-ı Allah: “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür!” buyruğunu da vermiştir. Bu Sûrede, çok etkileyici bir üslûpla daha önceki peygamberlerin tevhid mücadelesinden kesitler verilmiş ve kıyamet sahnelerinin tasvir edilmiş olmasının, ayrıca, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrinin verilmiş olması, Resûlullah Efendimizi, kendi sorumluluğu ve özellikle ümmetinin geleceği açısından derinden endişeyle düşündürmüş olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple olsa gerek: “Cuma günü Hûd Sûresini okuyunuz!”(Dârimî, Fezâilül Kur’an, 17) buyruğunu vermiş ve ümmetine “daima dosdoğru olmak” tavsiyesinde bulunmuştur. Netekim, Sahabiden Abdullah es-Sekafî: “Ey Allah’ın Resûlü, sıkı sıkıya tutacağım temel bir prensip söyleyiniz !” deyince, Hz. Peygamber(s.a.s): “Rabbim Allahtır de, sonra dosdoğru ol!” (Tırmizî) buyurmuştur.     Peygamber Efendimiz, başka bir Hadisinde ise: “Hûd Sûresi beni ihtiyarlattı(saçlarımı ağarttı)” (Tırmizî) buyurmuştur. Sûrenin nesinin kendisini ihtiyarlattığı sorulduğunda: “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol!” mealindeki ayetin kendisini ihtiyarlattığını söylemiştir. Efendimiz, ümmeti için endişelenmesinde haklıdır: Şüphesiz ki, günlük yaşamda “Dosdoğru olmak” zor bir durumdur. Bu terimin, günlük yaşamın her safhasında, doğru olmayı, haddi aşmamayı, Allah’ın belirlediği sınırların dışına çıkmamayı, ahlâklı olmayı, dürüst olmayı, adil olmayı, her yönü ile dengeli bir hayat yaşamayı, dinin ve aklın kurallarına uygun bir hayat sürdürmeyi kapsadığında hiç şüphe yoktur! Yine, Allah’ın Resulü, Peygamber olarak gönderilişinin sebebini, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” diye açıklarken, İslâmın temsil ettiği bütün bu özellikleri, “ahlâk” teriminin içine dâhil ettiğinde de hiç şüphe yoktur.  ALLAH’A DUA ETMEK  Dua kelimesi çeşitli ayetlerde  Allah’a ibadet etme, yakarma, istek ve ihtiyaçlarını O’na arz ederek lütfunu dileme, seslenme ve yardıma çağırma gibi anlamlarda kullanılmıştır. Dua, bütün benliğimizle Allah’a yönelerek maddi ve manevî isteklerimizi O’na arz etmemiz ve O’na niyazda bulunmamızdır. Bir başka deyişle dua, sınırlı, sonlu ve aciz olan bizlerin sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğumuz bir köprüdür.( Mustafa Güney, Duanız Olmasa Rabbim Size Ne Diye değer Versin ,Kur’andan Öğütler 1, D.İ.B.Yayını, s.210) “…Allah’a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin …” ( Â’raf ,7/ 55) -“(Ey Muhammed !) De ki:“Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin !... ”(Furkan,25/77 ) Dua, Allah ile kul arasında bir iletişim kurma yöntemidir. Dolayısıyla kime muhatap olduğumuzun bilinci içinde yapılmalıdır; gerçekten Rabbimizin huzurundayız gibi yapılmalıdır! Dua, insanın bütün benliği ile inandığı yüce Varlığa sığınması, O’na yönelmesi, O’nunla arasında bir köprü kurması ve Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, yaratıcıdan lütuf ve yardım dilemesidir Şûrâ suresinin 26. ayetindeki: “Allah, iman edip salih ameller işleyenlerin dualarına karşılık verir; lütfundan onlara fazlasını da verir.” şeklindeki ayette, dualara karşılık verilmesi için, yakaran kişinin iman edip salih ameller işleyen bir kişi olmasını yani mü’min olmasını tercih etmektedir. Duanın vazgeçilmez unsuru ihlas, samimiyet ve içtenliktir.Yüce Rabbimiz, “…alçak gönüllüce ve için için dua edin!” (A’râf, 7/55); “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim”(Mü’min,40/60) buyurmakta; Peygamberimiz (s.a.s) ise “Dua, ibadetin özüdür” (Tirmizî, Daavât,1) buyurmaktadır. Allah, dua edenin duasına icabet eder. İnsanın sadece, hastalandığı zaman, bir ihtiyacı olduğu zaman,  korktuğu-tedirgin olduğu zaman değil, her zaman-daima dua etmeliyiz..“Evet, insana nimet verdiğimiz vakit yan çizer ve kendi bildiğine gider; kendisine şer dokununca da, artık uzun uzun duâya dalar.!” (İbrahim,41/51) İslâm âlimlerine göre,  Ana-Babanın, evlatları için yaptığı dua, Cenab-ı  Allâh’ın nezdinde Peygamber duası gibidir. Ancak, Allah Teâlâ, “Bana dua edin, kabul edeyim !”(Mü’min,40/60)  buyruğuyla doğrudan insanın şahsına hitap ederek, her kişinin, bizzat kendisinin dua etmesini istemekte ve beklemektedir. Duanın mekânı neresidir; en çok nerelerde yapılırsa kabul edilir? Namaz kılmak için nasıl özel bir mekan şartı yoksa dua etmek için de özel bir yerde yapmak şartı yoktur. Cenab-ı Allah, her yerde hâzır ve nâzır, her yerde mevcut olduğuna, her şeyi duyup gördüğüne göre nerede olursa olsun kendisine yapılan duaları duyar. Ancak duanın belli zamanlarda yapılmasının tercihe şayan olduğu gibi belirli yerlerde yapılması da önem arzedebilir. Bu yerleri şu şekilde sıralayabiliriz: *Kabe ve civarındaki kutsal topraklarda: Müslümanların günde beş vakit namazlarında yönlerini döndükleri Kıblemiz olan Kâbe-i Mükerrem, Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından yapılalı beri Allah Tealâ’nın evi (Beytullah)ve kutsal bir mekan olduğu için burada yapılan duaların kabul edileceğine inanılır. *Mültezem önünde: “Mültezem”,  Kabe’nin Hacer-i Esved köşesiyle Kapısı arasında  kalan 2 metre genişliğindeki kısmına denilir. Hz. Peygamber Efendimizin bu kısımda dua ettiği bilinmektedir ve burada yapılan duaların Cenab-ı Allah tarafından kabul edileceğine dair bir inanış vardır.  * Arafat’ta                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                             Müslümanlar için yeryüzünde en kıymetli mekânlardan biri de Arafat’tır. Arafat,  Mekke’nin 25 km.güney-doğusunda yer alan düz bir alandır. Hac ibadetinin rükûnlarından birisi ve en önemlisi olan vakfe burada yapılır. Sevgili Peygamberimiz “Hac Arafa’tır!” (Tirmizi, Tefsîri Süre) buyurmuştur.Ayrıca “Duaların en hayırlısı arafe günü (Arafat’ta ) yapılan duadır.” (Tirmizi,Deavat,123, V, 572) buyurmuştur. Kurban Bayramının Arefe günü Hac dolayısıyla, Arafat’ta yapılan duaya “Arafat Vakfesi” denir. *Mescid-i Nebevî’de: Mescid-i Nebevî, Hz. Peygamber Efendimizin Medineye hicretlerinden sonra bizzat kerpiç taşıyarak yaptırdığı, önceleri bir tarafındaki odaları yakınlarıyla beraber oturduğu aile ikametgâhı olarak kullandığı ve asırlar boyunca zaman içinde ihtiyaca göre genişletilen Mescidi de duaların en çok yapıldığı, yapılması gereken yerdir.Mescid-i Nebevî’nin ilk yıllarda ikametgâh olarak kullunılan bölümünde  Hz. Peygamber Efendimizin, Hz. Ebubekir’in ve Hz. Ömer’in kabirleri bulunmaktadır. *Mescid-i Aksa’da: Mescid-i Aksa, Kudüste, Kubbetüssahra’nın karşısında, Emeviler döneminde, VIII. Yüzyılda, Süleyman Tapınağının bulunduğu yerde, Harem-i Şerif denilen alan üzerinde yapılmış olan bir camidir.  * Mescitler’de:  Allah’a kulluğun en saf ve billurlaşmış şekilde ortaya konduğu bu mekanlar, taşıdıkları manevî hava sebebi ile dua etmek için son derecede değerli ve verimli ortam oluştururlar.(Halil Altuntaş.a.g.e.s.52). Kur’ân-ı Kerim’deki “Şüphesiz mescitler Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin!” ( Cin, 72/18) emri gereğince, ulu camilerden mahalle mescitlerine kadar büyük küçük her mâbet kutsaldır! *Türbeler’de: Evliyaların, enbiyaların, Allah Tealâ’nın rızasına mazhar olmayı başarmış kişilerin türbelerinde de dua edilebilir mi? Edilebilir ise kuralı-âdâbı ne olmalıdır?      Her şeyden önce belirtmeliyiz ki, İslâm dini topluluk halinde ibadet etmeyi, kalabalık kitlelerin dua etmesini daima teşvik etmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz(s.a.s.) mescitlerde kılınan namazların sevabının evde kılınan namaza nazaran 27 defa daha fazla olduğunu buyurmuştur.      Türbelerde yapılan duaların da toplu halde yapılması yani o mahalde çok sayıda müminin dua etmesi sebebiyle daha ziyade kabul edilecekleri umut edilebilir. Ancak burada son derecede dikkat edilmesi gereken, tehlikeli bir durum vardır: Türbelerde dua edilirken orada yatan kişiye ulûhiyyet verilmesi, yapılan dileklerin-taleplerin ondan istenmesi, ondan beklenmesi maazallah şirk oluşturur. Bu nedenle, türbedeki yatıra ulûhiyyet verilmemesi, ondan herhangi bir talepte bulunulmaması; duaların sadece Cenab-ı Allah’a yönelik olması, Allah Tealâ’dan istenmesi, dua ederken yüzün-yönün de yatıra değil Kıbleye dönük olması gerekir.   Dua ne zaman yapılmalıdır; hangi zamanlarda yapılırsa daha çok kabule şayandır? Duaların yapılması için de özel bir zaman dilimi yoktur. Cenab-ı Allah’a her zaman dua edilebilir: Allah Tealâ, her zaman uyanıktır: “…O'nu ne bir gaflet, ne de bir uyku basar !” (Bakara,2/255. )Bu bakımdan kullarını daima duyar, görür ve dualarına cevap verir. Ancak yine de duanın belirli zamanlarda yapılmasının daha makbul, daha fazla kabule şayan olduğu belirtilir. Örneğin, Dua için gece yarısı, seher vakti, sabah namazını müteakip; Cuma ve arife günleri, özellikle Cuma namazı vakti; Ramazan ayı, Kadir gecesi ve bütün kandil günleri ve geceleri gibi mübarek zamanlar seçilmelidir. Nitekim, Kur’anı Kerimde gece ve seher vaktinde dua, ibadet ve istiğfâr ile meşgul olanlar övülmektedir(Zâriyât,51/15-18). Peygamberimiz (s.a.s.) de, gece yarısı ve farz namazlarından sonra yapılan duaların makbul olduğu müjdesini vermektedir.(Tirmizî,Deavât, 79) HZ.PEYGAMBERİN YOLCULUĞA ÇIKARKEN YAPTIĞI DUA. Müslim ve Ebu Davud, İbn Ömer’den şöyle rivayet etmişlerdir: “Hz. Peygamber, devesine binip yolculuğa çıkmak üzere iken üç defa Allah’a hamd eder, tespih eder, tekbir getirir; sonra da şöyle derdi: ‘Ey Allah’ım, bu yolculukla iyiliği, takvayı ve razı olduğun ameli istiyoruz. Ey Allah’ım yolculuğumuzu kolaylaştır, gideceğimiz uzak yeri bize yakınlaştır. Ey Allah’ım, sen seferde arkadaşımız, geride ailemize bakan vekilimizsin. Ey Allah’ım seferin zorluğundan, sıkıntıdan, döndüğümüzde ailemize ve malımıza kötü bir şey gelmesinden sana sığınırız.’” (Müslim, V. 104; Ebu Davud, 2599)

YAZARIN DİĞER YAZILARI