ORUÇ VE RAMAZAN AYININ FAZİLETİ

Yüce Yaratıcının, insanlığın başlangıcından itibaren gönderdiği bütün dinlerde, insanlara Rablerine karşı kulluk ve ibadet etme görevi yüklemiştir. İslâm dininin beş temes esası arasında yer alan ibadetlerden biri de oruçtur.

MUAMMER OYTAN

3 yıl önce

Yüce Yaratıcının, insanlığın başlangıcından itibaren gönderdiği bütün dinlerde, insanlara Rablerine karşı kulluk ve ibadet etme görevi yüklemiştir. İslâm dininin beş temes esası arasında yer alan ibadetlerden biri de oruçtur.  Oruç, Müslümanın, şafakta başlayan ve hemen hemen eylem halinde olduğu tüm günü kendini tutarak, sabrederek geçirmesi; başka bir anlatımla hayatı durdurmak değil onun içindeki kirli ve çirkin boyutu dudurması anlamını taşır. Oruç, ağzı, hem yemeye-içmeye, hem de kötü ve yalan söz söylemeye karşı tutmak¸eli, kaba kuvvete ve çalmaya çırpmaya karşı tutmak; gözü, beyni bulandıran ve kalbi arzulara yönlendiren görüntülere karşı tutmak; kulağı, haram kapsamına giren her türlü sese karşı tutmak; zihni, bütün çirkin düşüncelere karşı tutmaktır. Hâsılı, sadece aç ve susuz kalmak değil, bütün organlara oruç tutturmak gerekir. Gerçekten organların tamamını oruca ortak edemeyen kimse, şeklen oruç tutmuşsa da onun özünü yakalayamamış demektir. İnsanın, cinayet, gasp, yalan söylemek, hırsızlık ve zina yapmak gibi işlediği günahlar ve diliyle ve eliyle başkalarını kırması, öfkesine mağlup olması, kendisini tutamamasının bir sonucudur. İşte oruç tutmak; içgüdüleri, benliği, egoyu, şehveti, dürtüleri, arzuları kontrol altında tutmaktır ve bilinç altıyla bilincin bir mücadelesidir; insanın tutkularını dizginlemesinin evrensel yolu ve yöntemidir !(Dr.Erdinç Ahatlı,Oruç,İslâma Giriş,s.284-286)

                              Kur’an, “ Ey iman edenler! Sizden öncekilere olduğu gibi size de oruç tutmak farz kılınmıştır, umulur ki, bu sayede takvalı olursunuz.”(Bakara,2/183) buyruğuyla kendilerine peygamber gönderilen bütün kavimlerin oruç ibadetiyle yükümlü tutulduklarını bildirmektedir. Ancak, İslâmda oruç, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak olduğu halde, semavî veya değil, diğer dinlere bakıldığında oruç, aslî unsuru olan ibadet hüviyetinden çıkarılıp bir tür perhize dönüştürülmüştür.

                  Oruç, kötülüklerden, çirkin, işlerden ve haramlardan korunma ve sakınmanın yoludur; ruhun giydiği bir zırhdır.

                              Nefsin arzuları ve alışkanlıkları insan için öldürücü birer zehir olduğundan, onun dizginlerini elde tutmak zorunludur. Çünkü nefis aşırı derecede kötülüğü emreder (Yusuf,12/53) ve verdikçe büyüyen büyüdükçe isteyen bir özelliğe sahiptir. Oruç, nefse vurulan bir gemdir. Oruç, irade ve sabır eğitimidir.! Oruçla sabretmeye alışan kişi, hayatının sıkıntılı dönemlerini oldukça kolay atlatır ve başarısının doruğuna ulaşır.

                  Diğer taraftan oruç ibadetinin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkileri, uzmanlar tarafından kesin olarak ifade edilmektedir: Yıl boyu hiç durmadan çalışan midenin bir ay süreyle dinlenmesini sağlar. Oruç tutarken, daha önce organizmada depolanmış olan, mesela deri altındaki yağlar, karaciğerdeki şeker gibi besin maddeleri harcanır, eritilir. Nitekim, “Oruç tutunuz, bu sayede sıhhat bulursunuz!” hadisi de (Heysemî,1402,III. 179) orucun insan sağlığı üzerindeki önemini ifade etmektedir.

                              Ayrıca, oruç tutan kişi, esas mükâfatını ebedî yurdu olan ahrette görecektir. Oruç, riya ve gösterişin en az karıştığı bir ibadet olduğundan Allah Tealâ, en fazla sevabı oruca vermiştir. Allah Resûlü, bir kudsî hadiste Rabbinden şöyle nakleder: “Oruç hariç, âdemoğlunun her ameli kendisi içindir Oruç benim içindir, onun ödülünü ben vereceğim.”

                              Hz. Peygamber, Allah Tealâ’nın öbür ibadetler için on katından yedi yüz katına kadar sevap verdiğini; ancak oruç ibadetinin sınırını çizmediğini (Müslim, Siyâm, 165); bundan dolayı Cennetin Reyyân isimli kapısından sadece oruçluların gireceğini (Buharî, Savm,4) bildirmiştir.

Resûlullah,(s.a.s.), vefat edinceye kadar dokuz yılda dokuz Ramazan orucu tutmuştur.

                              İslâm alimlerince oruç tutanlar üç grupta   değerlendirilmektedirler:(Mahmut Kaya, Kutsal Günler ve Geceler, s.84-88)

Birinci gruptakiler, yemeyi ve içmeyi Allah için terk edenlerdir. Onlar Yüce Allah ile manen anlaşmışlardır ve oruçlarının karşılığını sadece O’ndan beklerler. Muhakkak ki Cenab-ı Hak, iyi amel işleyenlerin amellerini zayi etmez. Kim Allah için yemeyi, içmeyi, şehvetini az bir zaman için de olsa terk etse Yüce Allah ona karşılık olarak kendi katından bitmeyen yiyecekler, içecekler ve yaşlanmayan eşler verir. 2 – İkinci gruptakiler, Allah için yemeyi, içmeyi terk ettikleri gibi, vücut organlarını haram işlerden alıkoyarak oruç tutanlardır: Elin ve ayağın orucu, yasak kılınan şeyleri tutmaktan ve onlara gitmekten; ayrıca diğer organlarını da haramdan koruyanlardır. Bu şekilde oruç tutan kimse günün tamamını zikirle ihya etmiş olur. Bu kimseler hakkında: “Onların uykusu ibadet, nefesleri tesbihtir.” denmiştir. Haram işleyerek oruç tutanın orucu, Salih ve makbul bir oruç olmaz. Resûl-i Ekrem(s.a.s.) şöyle buyuruyor: “Sizden biri, oruç tuttuğunda kötü söz söylemesin, cahilce edep dışı davranışlarda bulunmasın. Bir kimse, kendisine sataşırsa ona “Ben oruçluyum!” desin, o şahsa bulaşmasın” (Buharî, Savm, 43.)

Üçüncü gruptakiler, mideyi yemekten ve diğer organlarını haramlardan korudukları gibi kalplerini de Yüce Allah’ın razı olmadığı bütün düşünce, zikir, fikir, yönelme ve sevgiden alıkorlar. Bu yakîn ehli ariflerin orucudur.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI