HZ. PEYGAMBERİN MÜHRÜ

HZ. PEYGAMBERİN MÜHRÜ

MUAMMER OYTAN

2 yıl önce

  Hz. Peygamber(s.a.s.), hükümdarlara mektup göndermeye karar verdiğinde, kendisine hükümdarların mühürsüz mektup kabul etmediği söylenmiş, Peygamberimiz de bir mühür yaptırmıştı. Mührün üzerinde “Muhammedün Resûlullah” kelimeleri yazılıydı ve yüzük şeklindeydi. Savaş sırasında Efendimizin zırh ve miğfer kullandığı görülüyordu Uhud Savaşında iki zırh kullanmıştı; kılıçlarından bazılarının kabzası gümüştendi. .(Mevlânâ Şiblî, s.18-19) FUHUŞTAN VE ZİNADAN UZAK DURMAK: Fuhuş; aile kurumunun oluşmasını engelleyen; kurulu olan ailenin dağılıp yok olmasına sebep teşkil eden; toplumdaki ahlâkî ve manevî değerlerin kökünden sarsılmasına neden olan; bir takım tehlikeli zührevî hastalıkların bulaşmasına yol açan; bu yoldaki kadın ve erkeğe toplum içindeki şeref ve haysiyetini kaybettiren; toplumdaki cinsel sapıklıkları artırarak ahlakî çöküntüyü körükleyen ve Kur’anı kerimin kesin olarak yasakladığı bir davranıştır.  Yüce dinimiz, fuhuşa ve zinaya götüren her türlü davranışları yasaklamıştır:“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”(İsrâ,17/32). Hz. Peygamber(s.a.s.) “Bir kul zina yaptığı zaman imân ondan çıkar, başının üzerinde gölgelik gibi olur; o ameli bitiridiği zaman imân ona tekrar döner.”(Ebu Davut,4690; Hâkim, 1/22) buyurmuştur. Dinimiz; insanın, can, mal, ırz ve namusunu, maddi-manevî bütün değerlerini korumak için fuhşu haram kılmıştır. HZ. PEYGAMBER’İN(s.a.s.) ZİNA HAKKINDA BİR GENCİ İKNA ETMASİ                  Ahmed bin Taberânî, Ebu Ümâmeden şöyle nakletmektedire:     “Kureyşten bir genç, Hz. Peygamber’e geldi ve “ Ya Resulşullah izin ver de zina yapayım” dedi. Bir grup insan, gencin üzerine yürüdü ve onu azarlayarak sus sus! dediler. Hz. peygamber, “Yaklaştırın onu” dedi. Hz. Peygamber, gence, “Sen, Annene, kızına, kız kardesine, halana, teyzene  zina yapılmasını ister misin ?” dedi.Genç, “Canım sana feda olsun Ya Resûlallah, vallahi hayır, istemiyorum !” dedi.Hz. Peygamber, “ Diğer insanlar da, halk da annelerine, kızlarına, kız kardeşlerine, halalarına ve teyzelerine zina yapılmasını istemezler.” dedi. Ve elini Gencin omzuna koyarak “Ey Allah’ım, O’nu bağışla, O’nu zinadan koru” dedi. Bu olaydan sonra genç kadınlara hiç iltifat etmez oldu.”(M.Yusuh Kandehlevî,Hayatü’s Sahabe,C.4,s.5) AKRABALIK BAĞLARI   KOPARILMAMALIDIR: SILA-İ RAHİM. Sıla-i rahim, gurbette bulunan kimsenin memleketine dönüp hısım-akrabalarına kavuşması; akrabalarına ilgi-alâka göstermesi; arayıp sorması; muhtaç olanlarına yardımda bulunması demektir.     Mümin kişinin, hiçbir zaman sıla-i rahmi terk etmemesi gerekir. Çünkü: İslâm dininin emirleri bu yöndedir. İnsanlar topluluk halinde yaşamak, birbirleriyle görüşmek, konuşmak, dertleşmek, yardımlaşmak, acı günlerin hüznünü, mutlu günlerin sevincini paylaşmak zorundadırlar. Çağımızda bu zaruret, akrabalık bağı ile birbirlerine bağlı olanlar arasında daha da kaçınılmazdır, daha da sıkı olması gerekir. Çünkü modern hayatın getirdiği bireysellik insanı giderek yalnız bir hayata sürüklemektedir. Sadece kendi problemiyle ilgilenen insanlar sevincini-kederini kendi kendine yaşar olmuştur. Bu bakımdan çağımızda hayatın mutluluk ve hüzünlerini önce akrabalarımızla paylaşmak daha da önem kazanmıştır. İslâm dininin emirleri de budur: “Demek, yüz çevirdiğinizde yer  yüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi ?”(Muhammed,47/22). “İşte bunlar, Allah’ın lânetleyip, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.(Muhammed,47/23) -“... Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.”( Nisâ,4/1) Yüce Rabbimiz, yukarda zikrettiğimiz ayetlerde, akrabalık bağlarının sürdürülmesine ne kadar önem verdiğini; akrabalık bağlarını koparmanın yeryüzünde fesad çıkarmak kadar kötü olduğunu; akrabalık bağlarını koparanları lânetlediğini, bunları sağır ve kör saydığını buyurmaktadır. İmam-ı Gazalî Kalplerin Keşfi adındaki eserinde sıla-i rahim konusunda şu hadisleri zikretmektedir. Hz.Peygamber Efendimiz (s.a.s.): “…Allah buyurdu ki: Kim akrabasına ilgi gösterirse ben de onunla ilgilenirim. Kim akrabasıyla bağını keserse ben de onunla bağımı keserim” (Buhari, Tevhid, 35)  “Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa misafirine ikrâm etsin. Kim Allah’a ahiret gününe iman ediyorsa akrabasını ziyaret etsin. Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin yahut sussun!”(İ.Gazali, a.g.e.s.142) “Kim ömrünün uzamasını, rızkının genişlemesini ve kötü ölümden kurtulmayı isterse akrabasını ziyaret etsin!”(İ.Gazali, a.g.e. s. 142) buyurmuştur. Peygamberimiz(s.a.s.) bu tür sözleriyle, İslâm dininin, akrabalar arasında sıcak, sürekli, güçlü, sevgi ve saygıya dayanan bir bağ kurulmasına ne kadar önem verdiğini dile getirmiştir. Bu sebeple yakınlarımızla ve akrabalarımızla daima iletişim halinde olmalı, onları ziyaret etmeli, varsa ihtiyaçlarını gidermeliyiz. Allah’a imân bağı ile bağlı olan, akrabalık bağlarını da koparmaz, karşılık beklemeden devam ettirir. Bilir ki Allah onun mükafatını verecektir. MERHAMETLİ OLMAK Allah Tealâ’nın dışındaki tüm canlılar başkalarına muhtaç durumdadırlar. Muhtaç olana, düşkün olana, hasta olana merhamet etmek ve yardımına koşmak toplumun evrensel bir denge içinde olmasının bir gereğidir. “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez” ( Buhari, Tevhid, 2) sözü ile Hz.Peygamber (s.a.s.), insanlara, merhametli davranmalarını tavsiye etmiştir. Merhametli davranmak sadece insanlara karşı değil hayvanlara, bitkilere, çiçeklere, böceklere kısaca her canlıya karşı da zarar vermemeyi, yumuşak davranmayı, acımayı, onun sağlık ve güzellik içinde yaşamasına izin verilmesini de kapsar. Merhametli insan, doğaya zarar veremez; doğanın güzelliklerini kirletemez; onun güzel olmasına ve güzel kalmasına yardımcı olur.  Bir çiçeğin koparılmaması-üremesine doğal seyrini tamamlamasına izin verilmesi insanın tabiata duyduğu sevgi ve saygının gereğidir. Bir hayvana eziyet edilmemesi, acı çektirilmemesi, taşıyabileceğinden fazla yük yükletilmemesi, ihtiyacı olan gıdanın verilmesi ve bakımının yapılması vicdanî merhametle ilgili bir davranıştır…  Merhamet duygusu, insanın acıma duygularını harekete geçiren, vicdanî duygularını sızlatan, dolayısıyla insanı doğru yola sevk eden, düşkünlere yardıma koşması için tahrik eden; acımasız olmasını engelleyen insanî ve yararlı bir duygudur. DOĞRU VE DÜRÜST OLMAK  İslâm dini, doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, iyilik yapma; hak, hukuk, güven ve adalet üzerine kurulmuştur. Bir toplumun huzur bulması ve mutlu yaşaması için, her ferdin doğru ve dürüst davranması gerekir. Mümin kişinin, özde doğru, sözde doğru, tutum ve davranışta doğru olması kaçınılmazdır. Müslümanın sözü gibi özü de doğru olmalı; içi-yüreği, kötü duygu ve düşüncelerden arınmış bulunmalıdır. Müslümanın sözü ve özü doğru olunca işi de doğru olacaktır; işinde hile ve haksızlık olmayacaktır! Şüphesiz ki toplum içinde daima doğru ve dürüst davranmak belirli bir gayret göstermeyi gerektirir. Hilekârlıklar karşısında hem aldanılmamalı, hem de başkalarına karşı dürüst davranılmalı, aldatmamalıdır… Allah Tealâ, Hûd Suresinin 112.Ayetiyle:“Öyle ise, emrolunduğun gibi dosdoğru ol …”(Hûd,11/112) buyruğunu verdikten sonra, Hz.Peygamber(s.a.s.), “Hûd Suresi beni kocalttı!” (Tirmizi,Tefsîru'l-Kur'ân, 56) buyurmuştur.     İnsan, doğru-dürüst-âdil olursa islâmî ve insanî vazifelerini yerine getirmiş olur ve Cenab-ı Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu da kazanmış olur. Kur’ân-ı Kerim ayetleri, insanlara meşru ve helâl kazanç yollarını göstermiş ve helâl rızık peşinde koşmaya teşvik etmiştir. Gasp ederek, çalarak, rüşvet ve zimmet yoluyla, kumarla, ölçü ve tartıda hile yaparak, aldatarak mal-mülk-para elde etmeyi yasaklamıştır, haram saymıştır: “Ölçüde haddi aşmayın”(Rahmân,55/8) . “Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın.” (Rahmân,55/9). Meşru ve helâl olan kazanç, insanların el emeği-göz nuru ile emek sarf ederek, meşru yollardan, dinin kabullerine ve ahlâka aykırı davranmadan, başkalarının haklarını çiğnemeden ve hiçbir varlığa zarar vermeden elde edilen kazançtır. “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu, daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.”(İsrâ,17/35) Ticaret yapanların; müşterinin gaflet ve bilgisizliğinden yararlanıp, malın iyisini kötüsünden ayırmadan, malın ayıp ve kusurlarını açıkça söylemeden, malını methetmek için yalan yere yemin ederek,  ölçü ve tartıda hile yaparak satış yapmamaları gerekir. Hz.Peygamber (s.a.s.), ticarette doğru ve dürüst olmayanlar için “Bizi aldatan bizden değildir !” buyurmuştur. Ayrıca, “Doğruluktan ayrılmayın, çünkü doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de Cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında doğru/sıddîk olarak tescillenir. Yalandan sakının.Çünkü yalan insanı kötülüğe, kötülük de Cehenneme götürür.Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında yalancı/kezzab olarak tescillenir.”(Müslim, Birr,105) buyurmuştur. Bu sebeple, Allah Teal’a’nın buyurduğu gibi: “Kim doğru yolu bulmuşsa ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır..”(İsrâ,17/15).

SÜNNETE UYMAK Übeyy b. Kab’dan rivayet edilen hadis: “Doğru yoldan ve sünnetten ayrılmayınız. Yeryüzünde hangi kul, doğru yola ve sünnete tâbi olsa, Rahman’ı zikretse ve Allah korkusundan dolayı gözleri yaşarsa Allah ona asla azap vermez. Yeryüzünde doğru yolda ve sünnet üzere olan, Allah’ı içinde zikredip Allah korkusundan dolayı kılları ürperen kişinin durumu yaprakları kurumuş ağaç gibidir. Böyle bir ağaca rüzgâr isabet edince yaprakları dökülür. İşte bu ağacın yaprakları gibi Allah onun günahlarını da dökecektir…”( Hayatü’s Sahabe, s.45) -Hz. İmrân, sünneti inkâr eden birine şöyle demiştir: “ Sen ahmak birisin. Allah’ın kitabında…namazın rekatlarını, zekatın miktarını ve benzeri şeyleri açıkça görebiliyor musun? Allah’ın Kitabı bu gibi hususları mübhem bırakmış, bu hususları sünnet tefsir etmiştir.”( Hayatü’s Sahabe, s.46)

YAZARIN DİĞER YAZILARI